TOPRAĞI ŞİİRLEŞTİREN İNSAN
“Bu topraklar emek yüklü
Saz ve söz yüklü evleri
Al yazımı sür alnına dağlar
Eteklerin maviyle yeşil
Naz yüklü” Gülten ÖZGÜL
Şiirlerin dilini çözmek için yola çıkıp insanı doğanın içine bıraktığımız zaman o deryada kayboluşları garip bir tat verir, koşturur gider, gönüllerde name olarak yerleşir en nezih sofralara. Yıllardır süregelen olaylar töre ve gelenekler, doğaya ait motifler şiirle birleşir. Bir martının uçuşu, bir ananın çocuklarının dönüşünü beklemesi, bir bulut, bir vapur düdüğü. Ekmek kavgası, ekmek kaygısı, hayallerimiz, rüyalarımız, gençliğimiz, yenilgilerimiz hüsranlarımızdır. Yani hayatın özü ve kendisidir. Yürektir, yürek!
Şiir ve toprak yan yana gelince Aşık Veysel ‘in tarım mücahidi olduğunu ve toprak sevgisini, ağaç sevgisini şiirlerle öğretmesi aklımıza gelir.
“Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır”
Dostluk adına yazdığı şiirinin bir dörtlüğü bile insanın toprakla uzatmalı dost olabileceğinin aşkı onda bulmasının ve ona güvenmesinin göstergesi değil midir? Duygu ve beden sentezinde toprak olgusunun derinlerde nasıl gezegenleri gezdirdiğini hayal bile edemezsiniz. Cömert davranan toprak görme engelli bir insanın iç dünyasında gören hayallere öncülük etmiştir. Bu şaşkınlık verici bir mucizedir.
Anadolu insanına toprak anadır. Siz ne yaparsanız yapın, son damlasına kadar emzirir, doyurur, bir ananın çocuğunu doyurduğu gibi. Abdürrahim Karakoç’un şiiri:
“Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince”
Dağ dağ, yayla yayla, ova ova esen ılgıt ılgıt çam kokan rüzgarda çıplak ayakla koşmayan, yufkanın bazlamanın tadını almayan ne bilsin toprak sevgisini. Nasıl duygulansın türkülerimizden. Toprağı dağı ile taşı ile kurdu kuşu ile tanımayan nasıl sevecek. Nereden bilecek her karışının bir öyküsü olduğunu, o öyküde, o destanda bir parçamızın bulunduğunu. Biz toprağı, beton yığınlarının altına hapsettik, toprakla birlikte, dostluğu, komşuluğu gömdük.
Toprak vatandır. Kutsal değerlerin en önemlisi. Toprağın al kanla boyandığı Çanakkale savaşı bir destandır. 18 Mart 1915 Çanakkale zaferi tarihimizin en onurlu sayfasında yer alır. Bu zafer kurtuluşumuzun mayası bağımsızlığımızın temeli olmuş ve Türk Ulusuna Atatürk gibi bir önder armağan etmiştir.
Çanakkale savaşında Gelibolu sırtlarına bakınca, Necmettin Halil Onan’ın şiirinin ilk dörtlüğünü görürsünüz.
“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir”
Bu dörtlüğü okuduğumuz tepelerdeki toprağın altında çeyrek milyondan fazla bıyığı terlememiş vatan evladının kalbi atmaktadır. Bu destanı anlatan yüzlerce destan içinde en önemlilerinden biride Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale destanıdır.
“Vurulup tertemiz alnında, uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!”
İkili olarak yazılmış pek çok bölümden oluşan bu şiir Çanakkale ruhunun aynasıdır.
Şimdi insan şiir ve toprak üçlüsünün hayat süzgeçlerinde birbirini beslediğini, destanlara karıştığını, Anadolu yaşantılarında nice köy çocuklarının hikayelerine konu olduğunu, ozanların, şairlerin, bestekarların yani sanat adına yapılan tüm çalışmaların mutfağında en asil yerini aldığını ve bir yere ait olma erdeminin ruhunu, aşkın her türüne kapı açtığını düşünürsek toprağı şiirleştiren insanları kutlamak gerekliliğinin önemini vurgulamak isterim. Şiir seslenir insana, toprak sevgisini gönlüne serer ve sonsuz dansa davet eder. Esen ve dostça kalın. SAYGILARIMLA
Bu yazıyı okudunuz mu?
İnziva
İnziva Yalnızım; Düzen bozulmuş insanlar şaşırmış. Yalnızım; Gerçek dostluklar tarihe karışmış. Yalnızım; Dünyada sevginin yerini …