Hoşgörü

HOŞGÖRÜ

Hayatın akışına kapılmış koşa koşa gidiyoruz…hatta yapacaklarımız için zaman bile eksik kalıyor. Gök gürlüyor, su akıyor, adımlarımız sayısını bile unuttuğumuz hızda birbirini kovalıyor, gün kara kaşımıza gözümüze bakmadan gözlerini kapatıyor. İçsel yolculuğumuzla baş başa kaldığımızda ise günü döven düşüncelerle baş başa kalıyoruz. Sudan sebeplerle kaç kalbi kırdığımızı ya da farklı pişmanlıklarla dinlenmek için kısacık kalan dilimi de acı tatta yiyoruz. Çünkü var olabilme mücadelesi içinde toplumsal değerlerimizi el altı ediyoruz. Zaman mı kabahatli biz mi bilmem ama dinlemek ve anlayabilmek, karşı düşüncenin de doğru olabileceğini düşünebilmek yetisine sahip değiliz. Oysa farklı görüşler insanları ve devamında toplumları da geliştirir.
Birbirinden davacı olan iki kişiye de” haklısın” diyen buna karşı çıkan karısına da hak veren Nasrettin Hoca’ da hoşgörü toplumunun önemli bir değeri idi. O yalnız ezeni değil ezileni de yermiştir. Böylece ezilene kendi taşıdığı sorumluluğu göstermiş, zor koşullarda bile toplumun kendi varlığını sürdürecek güce sahip olduğu bilincini oluşturmak istemiştir.
Hoşgörü her şeyi görmezlikten gelme, vurdumduymaz olma demek değildir. Belirli ölçü ve sınırları vardır. Bir kimsenin kusurlarını hoş görmek, eğer pişmansa hatasını görmezden gelmek, affetmek anlamına gelir.
Hoşgörü dağları aşsaydı ve sorunlar bu tatta paylaşılabilseydi problemler çorap söküğü gibi halledilirdi. Fakat mal ve mevki savaşları insanlığın önüne geçti, sabır ise sınıfta kaldı.
XI. yüzyıl şairlerinden Yusuf Has Hacib ‘in Kutadgu Bilig isimli eserinde hoşgörü konusunda şöyle diyor:
“İnsanın gönlü incedir, o sırça bir saraya benzer; ona çok dikkat et, kaba söz söyleme kırılır…”
Mevlana’nın hoşgörü ile ilgili en bilinen sözü ise şudur:
“Yine gel, yine gel, her ne olursan ol, yine gel! Kafir isen de, Mecusi isen de, Putperest isen de yine gel! Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!..”
Hoşgörü ile ilgili sayısız atasözleri, maniler ve şiirler var kuşkusuz. Önemli olan bu düşünceleri hayata geçirebilmektir. Kendi öz bilinci gelişmemiş insanlara empati kurabilmenin yüceliğini, çevre bilincinin önemini, ikili ilişkilerde saygının büyüklüğünü anlatmak, diğer canlılara önem vermek çok zor olsa gerek …Yine de bundan sonraki kuşaklara miras olarak, sevgi, saygı ve hoşgörünün kapıdan gelen ılık yaz rüzgarı kadar mutluluk vereceğini, paylaştıkça artıp çoğalabileceğimizi aktarmamız gerekiyor.
Ataerkil bir ailede yetişen anne babalarla çocukları arasında görüş ayrılıkları olabiliyor. “Biz” merkezli bir kuşaktan” ben” merkezli bir kuşağa yelken açarken olumsuzluklar ve görüş ayrılıkları olabiliyor. Bu durumlarda her iki kuşağın da büyüme süreçlerine saygı duymak ve hoş görmek gibi bir zorunluluğu vardır. Yoksa dayatmalar ve çığlık gibi gelen sözler sadece uçurumu biraz daha arttırıyor. Aynı şekilde aileden başlayarak bürokrasiye uzanan zincirde halkayı tamamlayacak olan kişisel haklar olmalı. Toplumsal görevlerde de üzerimize düşeni yapmalı, haklarımızı ararken yakıp, yıkıp, dökmemeli en güzele doğru meşalemizi tutarak, insan olma erdemini taşımamız gerekir. O zaman daha donanımlı bir yürekle, aşamayacağımız engel kalmaz. Üreterek ve paylaşarak evrensel barışa kucak açmalıyız. Esen kalın dostça kalın … Saygılarımla…

Bu yazıyı okudunuz mu?

Çarenin Şavkı

Çarenin Şavkı Hareketleri acıtıyordu, burkulmuş duygularım Çare aradım kırk yolda kırk adım attım Sonunda bir …

Bir yanıt yazın