Görmeyi Engelleyen Düşünceler

Görmeyi Engelleyen Düşünceler

Kim ne sıklıkta ve yoğunlukta yaşıyor bilmiyorum ama çok sayıda insanın şikayetçi olduğu bir şey var: Düşüncelerle boğuşmak. Bu farazi güreş karşılaşmasında rakip bazen o kadar kıvrak ve kaygan oluyor ki, minik cüssesine bakıp “Ben bunu kesin yenerim.” deyip hevesle mindere adım attıktan dört gün sonra “Geldik mi?” şaşkınlığıyla gözümüzü gerçekliğe tekrar açabiliyoruz. Maalesef ki zihinde yaşanan zihinde kalıyor. Sonunda, yapmamız gereken bir iş için ayırdığımız sürenin dört gün azalmış olması gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. Şimdi de oturup niye hep böyle oluyor diye düşünme zamanı mı? Bu nasıl bir tuzak?
Bir haftadır bir tatil yerindeyim. Deniz ve kumsalın yanı sıra doğanın başka güzelliklerini de barındıran keyifli bir Marmara koyu… Farkına varılacak o kadar çok şey var ki… Güneşlenirken ya da bir doğa yürüyüşünde nereden geldiğini tam kestiremediğim anıların, daha doğrusu onların ekolarının, serseri gibi sataşmalarıyla başlayan sayısız güreş müsabakasından başımı kaldırabildiğim zamanlarda tabi. Bahsettiğim, fiziksel bir varlığı ilk defa görmek değil. Herkese aynı görünen şeyleri bireyin kendine özgü bir biçimde yeniden görmesi. Örneğin alelade bir gün batımı kızıllığında şefkat duygusunu görmek… Sevdalı bir tepenin dere aracılığıyla denize selam gönderdiğini hayal etmek… Ya da hiçbir şiirselliği olmayan daha basit ve gündelik şeyler. Bunları görebilmeyi engelleyen temel hata, yukarıda sözünü ettiğim müsabakaları kazanamamak değil, sanırım daha en başta güreş minderine adım atmayı kendi rızamızla kabul etmektir. Bu hatadan bir kısır döngü doğma ihtimali de var ki o zaman bir bakmışız ikametimiz biz farkına dahi varmadan “düşünceler dünyası”na alınmış, orada yaşar olmuşuz. Halbuki düşünceler gelir, gider. Bunların içinde rahatsız edici, hatta acı verici olanlar da olabilir. İnsan zihni bu şekilde çalışıyor. Kötü bir koku aldığı zaman burnumuza kızıp onu kokularla savaşa sokuyor muyuz? Aynı şeyi niye zihnimizden bekliyoruz? Ben insan zihni konusunda uzman bir kişi değilim. Ancak hem kendi tecrübelerim hem de sayısız benzer tecrübeyi bilimsel yöntemlerle damıtıp sonuçlara ulaşan uzmanlar, doğru olanın kendimizi zihnimizde dönenlerle bir tutmayıp, onları “düşünce” olarak dışarıdan gözlemleyebilmek olduğunu söylüyor. Tabi ki bunun “dile kolay” olduğunu en iyi bilenlerden birisi de benim. Akşamdan sabaha kazanılacak bir yetenek olamaz bu. Her güzellik gibi bu duruma ulaşmak da emek ve sabır gerektiriyor. Kendimize ve çevremize yönelteceğimiz meraklı bir farkındalığı sürekli bir düşünce biçimi haline getirmek, zaman zaman görüş mesafemizi alabildiğine azaltan düşünce sağanağı altında bize görmenin yeni yollarını öğretebilir.
İnsanı varlık içinde yokluğa iten bu boğuşmaların, ki buna zihinsel geviş getirme de deniyor, yıkıcı etkilerini en aza indirmek için emek ve zaman harcamanın, harcanan zamanı misliyle geri kazandıracağına inancım var. Yıllardır otomatik pilotta yapageldiğimiz şeyleri, mesela yemek yapmak ya da güneşlenmek gibi, farkına vararak yapmaya başlayınca zaten zaman kavramına ait olumsuz çağrışımlar da zihnimizde yankılanacak kuytu köşeler bulmakta zorlanmaya başlıyor.
Not: Bu kısa yazıyı yayınlanmadan önce okuyanlar anlaşılması zor buldular. Bunu, yazının konusu olan zihinsel halin herkeste aynı şekillerde kendini göstermemesine bağladım. Bu sorunun tek çözümü başka bir şey yazmaktı, tercih etmedim. Bu konunun anlatımı benim kalemimden bu şekilde gerçekleşti.
Doğukan Özdil

Bu yazıyı okudunuz mu?

İnziva

İnziva Yalnızım; Düzen bozulmuş insanlar şaşırmış. Yalnızım; Gerçek dostluklar tarihe karışmış. Yalnızım; Dünyada sevginin yerini …

Bir yanıt yazın