Dergilerden Derdimize
Dergilerden Derdimize
Gazete derginin atasıdır. Gazeteye göre dergi daha kapsamlı, günceli dinlendiren, yorumlayan, siyasi polemiklerin ötesinde edebi bir derinliği olan ve esasında çoğu zaman güncel olmayan, fakat güncelliğini hiç kaybetmeyen ölümsüz yazılardır. Çünkü gerçek edebiyat metinleri güncelliğini hiç kaybetmez. Bu anlamda ilk gazeteciler ilk edebiyatçılardır. Bin sekiz yüz seksenden sonra dergiler daha etkin olmaya başlar. Bilhassa Tanzimat dönemi ikinci kuşakla birlikte yeniliğin taşıyıcıları olmuşlardır. İlk dergiler daha çok mesleki/ bilimsel içeriklidir. Daha sonra edebi nitelik taşıyan dergiler edebiyat dünyasında yerini alır. Bu anlamda Batı edebiyatından yapılan çeviriler ile edebiyatımızı mukayese etme ve sanat üzerine yapılan mütalaaların öncüsü olmuşlardır. Yani ideolojileri, yeniliği anlamamızı sağlamada dergilerin katkısı çok büyüktür. Dergiler olmasaydı, yazarlar bir araya gelerek sanat üzerine- bu denli- kafa yorması güç olurdu. Dergiler hem yazarlara sabrı öğretir. Fikirlerini özgürce söyleme imkânı sağlar. Ötekileştirilen, görmezden gelinenlerinin yuvası olurlar.
Elbette dergiler gücünü usta-çırak ilişkisinden alır. Üstatların aktardığı tecrübeler, dergicilere yol olur, bununla birlikte de yarım kalan işleri, fikirleri, ülküleri, çağın ihtiyacına göre yeni nesiller tamamlarlar. Bu anlamda dergiler kuşaktan kuşağa aktarılan bir mirastır. Fakat kimisi mirası tüketir kimisi de mirasa çok daha fazla değerler katar.
Edebiyat ekollerinin, fikirlerinin, sorgulamalarının ve eleştirisinin ortamını elbette dergiler zeminini oluşturur. Yani bir nevi edebiyat gündemini belirlerler, edebiyatın gidişatına yön verirler. Zaten bir fikirsel boşluğu dolduramayan, manifestosu olmayan dergiler yaşayamaz. Bu yüzden ülkemiz dergiler mezarlığıdır. Elbette bu durum bir yönü, diğer yönü; ülkemizde dergi okuma bilincinin gelişmemesidir- esasında dergiler nitelikli okurların elinden düşmemelidir- bu duruma Tanzimat dönemi itibarıyla bakarsak böyle olduğunu pekâlâ görürüz. Maalesef birçok dergi okursuzluktan ölür. Fakat dergiler bir okura ulaşmak için bile canla başla çalışırlar. Elbette diğer bir problem de maddi zorluklardır.
Bilhassa Tanzimat edebiyatı ikinci kuşakla birlikte dergilerle yolu kesişmeyen yazar yoktur. Bu anlamda her bir değer taşıyan dergi bize yazarlardan emanettir. Onların nasırlı ellerinin parmak izidir, hatta fikirlerinin ölmeyen dizgisidir. Bu yönüyle dergiler edebiyat tarihi açısından müze kıymetindedir. Kimliğimize nasıl sahip çıkıyorsak dergilere de öyle sahip çıkmalıyız. Çünkü bugün maddi ve manevi kültürümüzü oluşturan en önemli vefakârlardan biridir dergiler. Yazı insanlık tarihi için ne kadar önemliyse dergiler de öyledir.
Bugün, (edebiyat dergileri anlamında) vatanını-milletini seven bir avuç mürekkep emekçisinin artık maliyetlere dayanacak gücü kalmamıştır. Bir dergi bahsettiğim üzere: Fikirsizlikten, samimiyetsizlikten, okursuzluktan ve maddi yetersizlikten dolayı kapanır. Bizim engelimiz yeterli okur olmamakla birlikte artan maliyetler. Emeğimizi veriyoruz, cebimizden veriyoruz, fakat artık bu maliyetler bizim gibi maddi gücü çok sınırlı insanları aşmaktadır. Edebiyat dergileri hep mütevazi koşullarda ağır ağır ilerlemiştir. Bir avuç edebiyat emekçisinin temel ihtiyaçlarından kısarak vücut bulmuşlardır. Fedakârca yaptığımız bu perhizler artık fiziksel ve ruhsal dayanamayacağımız bir aşamaya gelmiştir. Bizim gibi insanlar bitince ne olacak? Sermaye, bu kültür ve medeniyete bigâne yazar mı ithal edecek? İşte bu yüzdendir ki yazarların yok oluşu, kimliğin,kültürün, ardından medeniyetin ölmesidir. Çünkü geçek bir yazar, bir kültürün içinde ancak bir ömür, olgunlaşarak tekâmüle ulaşabilir. İthal edilemeyecek belki de tek şeydir yazar. Zaten o kadar kolay olsaydı, her yazı yazan yazar olması gerekirdi. Bu yüzden edebiyat dergilerine halkımızdan, devletimizden daha fazla destek bekliyoruz, en azından kurumsallaşmış dergiler için…
Dergiler edebiyat mabetlerimizdir. Bedenimiz âdete maddi hırsların esiri oldu. “Sızlıklar” sızlatıyor içimizi. Bari ruhlarımızı diri tutan dergilerimiz yaşasın. Çünkü ruh ölürse asıl o zaman ölürüz.
Bir derginin çıkmaması: Fikir fabrikalarının kapanmasıdır. İnsanlığı yüce hakikate taşıyan sanat köprülerinin yıkılmasıdır. Kabul kültürünün, hoş görünün, birliğin, aynı sofradan beslenen imece ruhunun ölmesidir. Edebiyat garibanlarının ocağının yıkılmasıdır. O yazar ya da yazar adaylarının, kendine, topluma küsmesi demektir. Bütün bunlar toplumda ciddi travmalara neden olabilir.
Geçmişi kâğıt, geleceği “yazı” yazar, yazıyı kâğıttan ayırmak, bedeni ruhtan ayırmak gibidir. Dergiler bebeklerini besleyen anneler gibidirler. Çocuklarımız olmadan millet için de gelecek olmaz. Dergiler derdimizin dilidirler. Biraz bu sese kulak verelim. Bazı kaybedilenler, gerçekten kaybedilir ve asla bir daha yerine konulamaz. Fakat şu yokluk ekleri ile oluşan: “Sızlık, suzluk” vb. yokluklar, içimizi sızlatıyor ve bizi korkutuyor. Vefasızlık, anlayışsızlık, haksızlık, ahlaksızlık, saygısızlık, görgüsüzlük, acımasızlık, adaletsizlik, maddiyatsızlık, üslupsuzluk gibi. Daha fazla saymaya gerek yok. Dergiler millet olma bilincimizin de birleştirici gücüdür. Elimizi kalbimize koyalım, hala vicdan terazimiz doğru tartıyor mu? İçimizi sızlatmaz mı dergisizlik?
Elbette her şey dönüşüyor, dergiler de belki dijitale dönüşecek. Belki de dijital dünyanın içinde kaybolup gidecek. Dijital dünya da sınavını verecek. Bazı şeyler belki de aslıyla kalmalıdır. Bedene bir ruh, ruha da beden lazımdır. Yazıya da ölümsüz olacağı kâğıt. Hiç güneş resmi, güneşin görevini yapabilir mi? Hiç geçmiş fotoğraflarımız bize maziyi geri verebilir mi? Bazen kaybettiklerimizin ne olduğunu bilsek de yerine koyamayız. Elbette bu noktada gücümüzün yetmedikleri vardır, onlar müstesna, bir de göz göre göre ihmalkârlığımızdan, öngörüsüzlüğümüzden, vurdumduymazlığımızdan dolayı kaybettiklerimiz vardır. İşte onlar gerçekten kaybettiklerimizdir! O halde dergilere ve birbirimizin dertlerine derman olalım. Dergimize ve dergilere sahip çıkalım. Millet olma bilincinin olduğu yerde kimse kendini öksüz, sahipsiz, yalnız hissetmez. Dergi dertlerin derlemesidir. Şifa da okuyan ve yazan birliğimizdir.
Velhasıl, Kelebeğin Rüyası filmindeki şairler, dergilerde yayımlanan birkaç şiiri sayesinde edebiyat tarihine geçerler ve bu birkaç yayımlanan şiirleri, kendilerinin başarılı bir filmin başkahramanları olmasını sağlamıştır. Bu durum da edebiyat tarihi açısından ve yazılarımızı kültür tarihine nakşetme bağlamında dergilerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bize gösterir.
Dergimizin 55 -56. sayısının başyazısı.
***
Mücadele Yegâne Mücahittir / Dijital Yayıncılık
Değişim canımızı yaka yaka dönüştür bizi. Çünkü insan dönüşümün çocuğudur. Çağa ayak uyduramadığımızda, çağ bize ayak uydurmayı bırak, üzerimize basarak geçer. Belki de edebiyat dergileri kâğıttan bedenini kaybetse de ruhuyla dijital olarak yaşayacaktır. Ancak ruha beden elbisesinden daha güzel ne yakışabilir? Yazılı medyanın bir unsuru olan dergiler, giderek yerlerini sanal dergilere mi bırakıyor? Bilhassa kültür dergiciliğinin işlevi hangi yönde ilerleyecek? Bu sorular sivrisinek gibi son günlerde ısırıyor bizi. Esasında bizim gönlümüzde serpilen çınar belli, fakat maddi-manevi zorluklar doğal olarak bizleri arayışlara itiyor.
Ülkemizde edebiyat dergilerinin dağıtımı çok yetersiz. Çünkü yüksek dağıtım bedellerini karşılamak oldukça zor. Kargo parasının derginin abone bedelini geçtiği yerde artık varın hesabını siz yapın. Bütün bunlarla birlikte, basılı materyallerin hazırlanması, yayınlanması ciddi bir emek ve bütçe isteyen bir iş olmuştur. Emeğimizden veriyoruz, cebimizden veriyoruz, dergicilik gönüllü canımızı vermektir, bütün bunları da biliyoruz. Fakat birileri milletin kültürü adına olağanüstü kahramanlıklar yaparken, birilerinin fahiş fiyatlarla ya da başka zorluklarla emekçilerin işini daha da zorlaştırmaları neyin nesidir?
Bin an için mecburen düşünüyoruz: Dijital yayıncılık sayesinde bu harcamalar minimal düzeyde kalacak ve üstelik kitapları, dergileri, kaybetme, eskime, yer kaplama, abone ya da bayi sorunu vb. dertler de en aza inecektir. Düşünmesi kolay, fakat çevrim içi eğitimler, yüz yüze eğitim gibi verimli oldu mu? Bedeni olmayanın yaşamından bahsedebilir miyiz? Elle tutmadan, kâğıdın kokusunu almadan, sevgilinin yollarını gözler gibi derginin yolunu gözlemeden, ne kadar olabilir, olması gerekenler? Elbette basın, yayım dünyası dijitalin de sınavını verecektir. Gazetelerin bile artık internetten takip edildiği bir dönemde basılı olarak dergi çıkarmak oldukça zordur… Fakat bu zorluk daha çok artan maliyetlerdir.
Edebiyatı seviyorsak mazisini de bilmeliyiz. Bu gerekli durumu fark ettiğimizde karşımıza dergiler çıkar. Çünkü edebiyat o sayfaları yaşam alanı olarak yani toprakları olarak görmüştür. Edebiyat gündemini olabildiği kadarıyla dergiler tutmuştur. Bu anlamda da her bir dergi çıkartan kişi kendi edebiyat beyliğinin hakanıdır. Fakat kabiliyeti sayesinde geniş topraklara yayılarak beylikten imparatorluğa da gidebilirler. Büyümüyorsan ölüyorsun demektir.
Edebiyat dergileri toplumun sorunlarını en üst perdeden irdeler. Güncelin çöplünde kaybolmazlar ve bütün bu atıl unsurları ayıklayarak yaşama katkı sağlarlar. Edebiyatın ve yaşamın nereden gelip nereye gittiğini anlamak için dergiler yegâne kaynağımızdır. Dergiler günceli durdurup dinlendirir, ağır ağır hayatı yorumlar, olanlara sanatsal bir tılsım saçar. Gazeteler daha çok popüler hayatın, siyasetin nabzını tutar.
Dergiler yazarlara sabrı öğretir. Dergiyi ayakta tutacak fikirler önemlidir. Edebi anlamda ortaya koyulan hedefler de çok kıymetlidir. Her şey mütemadiyen zayıflarsa hastalık kaçınılmazdır. Mücadele yegâne mücahittir. Dergiler usta-çırak ilişkisinin devam ettiği mekânlardır. İçi boşaltılmış bazı kolaylıklar zorluğu ve ileride daha büyük problemleri, bazı kutsal zorluklar da birçok kolaylığı ve güzelliği beraberinde getirebilir.
Kültür dergilerini ve ticari dergileri birbirinden ayırmak gerekir. Yazar edebiyat eseri üretir, fakat kâğıt üretemez. Bu anlamda sanatçı toplumun ihtiyaç duyduğu maddi-manevi güzellikteki eserleri meydana getirir, fakat toplum yaşayabilmesi için sanatçıya aynı desteği göstermelidir.
Bazı şairlerin ve yazarların, hep dergilerde yazdıkları, kitap yayınlamayı pek umursamadıkları ortadadır. Yani dergiler yazarların çıkmayan kitapları olmuşlardır, edebiyatın özgürlük meydanıdırlar, fikirlerin gül bahçesidirler, gençlerin yazmak için motivasyon kaynağı olmuşlardır, edebiyatın başkentidirler, edebiyat ekollerinin ev sahibidirler. Ötelenenlerin, görmezden gelinenlerin, yok sayılanların sesi olmuşturlar. Yeni ve özgün içerikler önce dergilerde yer bulur.
Velhasıl bu kadar güçlü misyonları olan edebiyat dergilerine sahip çıkmak gerekir. Dergilere devlet destek çıkmazsa, halk destek çıkmazsa kim destek çıkar? Dijital yayıncılık ne kadar bu misyonları yerine getirebilecek zamanla göreceğiz. Fakat ağacın yerini ağacın fotoğrafı alamaz. Güneşin görevini güneşin resmi yapamaz. İnsanla, insanın gölgesi bir değildir. Bazı kolaylıklar sıradanlığı ve basitliği de beraberinde getirebilirler, bu çöplükte kaliteli olanı bulup meydana getirmek daha çok zaman kaybına neden olabilir. Belki de bütün bu olumsuzluklar bizi daha güçlü bir şekilde kâğıttan sayfaların arasından gülümseyen dergi ve kitaplara dönmemizi sağlayacaktır. Bu yüzden dergilere sahip çıkmalıyız, onların elinden geleceğimiz olan çocuklar gibi tutmalıyız. Bu anlamda mücadele bizim için, içimizde hissettiğimiz kutsal bir ruh gibi ölümsüzdür. Cahit Zarifoğlu’nun da söylediği gibi: “Bugün, bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün, bu karanlığı yeneceğiz.”
Şenol Tombaş
Not: Dergimizin 46.sayısının başyazısıdır.