Özlem Korkmaz
Ah Be Çocuk!
Tramvaydayım. Sağ tarafımdaki çapraz koltuklara anne ve ilkokul çağındaki çocuğu oturdu. Oturur oturmaz çocuk annesine: “Anne burası da Türkiye mi dedi?” (Annesi başını salladı.) “Ne kadar uzakmış sanki Ameyika.” dedi peltek ağzıyla. Dikkatimi kendine çeken çocuk belli ki bir şey anlatmak istiyordu. Sonra dedi ki: “Ameyikayı hep gösteriyolar televizyonda. Çok büyükmüş. Ama orada hep Türkleri öldürüyolar, kesiyolar doğruyolar.” İri gözlerindeki gözbebekleri daha da büyümüştü anlatırken. Annesi sessiz kaldı. Sonra çocuk hararetle: “Anne Ameyika bu kadar kötü bir ülke mi?” dedi. Annesi yine sessiz kaldı. “Eğer öyleyse Ameyika’ya gitmeyelim orada insanları kesiyolar, öldürüyolar.” Annesi: “Şşşşt! Tamam.” dedi. Belli ki çocukla bu konuları konuşmak istemiyordu. Belki yorgunluktan, belki bu konuları dinleyecek gücü kalmadığından, belki başka bir şey…Fakat bir gerçek vardı. Küçücük bir çocuğun ruhunda atan, zihnini karıştıran, dilini zorlayan, hatta belli ki hayallerini kurcalayan bir şey vardı. Dilinde içine işleyen korkunun devinimi, gözlerinde seyrettiği savaş sahnelerinin ürkünçlüğü, ruhunda bir telaş vardı. Ah küçük çocuk!.. Belki savaşın, zulmün adresini yanlış söylemişti, belki savaşa zulme muhatapların ismini yanlış söylemişti ama aslında doğru da söylemişti. Sen direkt bir yere müdahil olmayabilirsin ancak yardım edersen, taraf tutarsan, alkışlarsan, destek verirsen sen de suçu işleyen kadar günahkar sayılmaz mısın? Sen direkt ateşe, bombardımana, zulme maruz kalmasan da kardeşine senin gibi masum bir insana yapılan sana yapılmış; dökülen kan senden olmasa bile senin damarlarını zorlamış olmaz mı?
Ah be çocuk!.. nasıl da farkında olmadan, nasıl da bütün masumiyetinle, tüm kötülüklerden henüz uzak yüreğinle, dünyanın bu çirkin yüzüyle istemsizce karşılaşıyorsun. Seni korkutan, ürküten, telaşlandıran bu kabus bu zulüm -savaş bile diyemiyorum savaş eşit koşullardaki taraflar arasında gerçekleşir, savaş kırkbeş numara asker postalı giyen silahlı zırhlı bombalı tanklı adamlarla, masum çocukların savunmasız kadınların savaşı olur mu- bu kırım bu yok ediş bu istila senin gibi, senden küçük, minnacık çocukların uzun zamandır gerçeği. Güne böyle başlayıp günü böyle bitiren, korkuyla çarpan yüreklerin sahibi kadınların, yanındaki annen gibi annelerin bir gerçeği.
Ah be çocuk!.. Belki bindiğin yerle gideceğin yerin binlerce katı kadar mesafeli, belki yaşadığın yerle gördüğün yer kadar sana yabancı ama bu birilerinin hikayesi. Ah be çocuk!.. Annen seni susturmakla mı haklı susturmayıp açıklamakla mı yükümlü? Orasını ben de bilmiyorum. Ama birileri de birilerine sus şşşt diyor bu senin tanıdık olmadığın dünyada ve birileri evet kesiyor, biçiyor, öldürüyor hatta vuruyor, yakıyor, yıkıyor patlatıyor. Evet birileri canımızı en az kendi canımız gibi yakıyor. Biz de senin tramvayın küçük camından seyredip anne burası da mı Türkiye diye sorduğun gibi küçücük TV ekranlarımızın camından seyrediyoruz. Sonra birbirimize burası neresi burası da mı dünya diyoruz. Doğru, bize de değişik geliyor. Sahi burası dünya, burası kaç yüz km karelik ama üç günlük dünya. Bu kadar yere herkes sığıyor da bu insanlar mı sığmıyor diyoruz.
Evet çocuk, bize de yabancı bize de uzak bu dünya. Bu hırs bu açgözlülük bu zorbalık bu zalimlik bize de değişik. Biz de senin gibi zalimin, vahşetin, dehşetin yaşandığı, kanın döküldüğü yerde olmak istemiyoruz ama kimse orada olsun istemiyoruz. Ne kadar haklısın. Belki annen seni susturmasa daha neler söyleyecektin bu yaralı yüreğime bu dizleri kırık kalemime. Ama keşke hiçbirimiz tanımasaydık tanışmasaydık dünyanın bu öteki korkunç yüzüyle. Sen şimdi başka şeylerden bahsetseydin ben de keşke çocuk olsaydım deseydim. Ama böyle bir dünyada çocuk olmak da zor, keşke çocuk kalsaydım demek de.
28 Aralık 2023 /16:45