Şair ve Yazarlar Erken mi Ölürler!
Kültür ve Sanat güzelliği ortaya çıkartır, estetiği savunur, Edebiyatta… Yapılan bazı eserler ölümsüzdür, o eseri ortaya koyansa maalesef o kadar şanslı değildir. Çünkü ‘Her nefis ölümü tadacaktır.’ Yani sanatçılar eserleriyle ölümsüzleşirler…
Aslında şair ve yazarların iki ölümü vardır; biri biyolojik, diğeri eserinin ölümüdür. Biyolojik ölüm, herkes için kaçınılmazdır. Trajik olan ise, ismin ve eserin ölümüdür! Hemen hemen her şair, biyolojik ölüm endişesinden çok, bu kaygıyı taşır. Çünkü kimi on sekiz yaşında meşhur olur ve yirmisinde unutulur gider. Hani günümüz kitap fuarlarında bazı ergen kuyrukları vardır ya, sabun köpüğü gibi… Kimi ise basılmış bir kitabını dahi kucağına alamadan göçüp gider, Yahya Kemaller gibi… Asıl olansa asırlar öncesinden çağlayıp gelenlerdir, Yunuslar gibi…
Bu yazı ile bizim asıl muradımız, genç yaşta ölen şair ve yazarlar hakkında olacak. Birçok insanın merak ettiği gibi, bizim de zaman zaman kafamıza takılırdı geçmişe dair şairlerin erken ölümleri. Bu nedenle kısa bir araştırma yaparak ve dahi içine kendimizi de katarak edindiğimiz ilginç sonuçları şimdi buradan sizlerle paylaşıyorum.
Geçmişe dönüp baktığımızda, istatistikler bize, birçok şair ve yazarın genç yaşta göçüp gittiğini söylüyor bu dünyadan. Halbu ki kim bilir daha söyleyecek ne kadar çok sözleri vardı, tıpkı bizlerin de hayıflandığı gibi…
Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ziya Osman, Cahit Zarifoğlu ve daha öncesinden Haşim, Namık Kemal gibi daha birçok şair ve yazarın erken ölümleri dikkat çekicidir. Şimdilerde yaşayarak anlıyoruz ki erken ölümler aslında tesadüfi değilmiş. Çünkü bizler dertli insanlarız. Zihnimizde sürekli kelimeler uçuşur, beynimiz yirmi dört saat aralıksız çalışır, uyurken bile… Bana göre şair ve yazarların altıncı hissi vardır o da ‘düşünme yetisi’dir. Aslında bu altıncı his, başka yetenekli insanlarda da olabilmektedir. Farklı olabilme, beyin gücünün normal insanlardan bir tık üstte farklı düşünebilmesidir, mesela doktorlar gibi… Yani tat alma, işitme organları gibi şair ve yazarlarda hissiyat ve düşünme özelliği vardır.
Düşünce üreten insanlar ince ruhlu, hassas ve duygusal insanlaradır. Hani bir yazarın, “Yazmasam delireceğim!” dediği gibi. Ben de öyleyimdir. Sabah evimden çıkıp işyerime gelene kadar yol boyunca biriktirdiklerim kafamı mengene gibi sıkar, ta ki kâğıt kaleme sarılana kadar. Ve dahi gece boyunca dimağımı dürten ilhamın yatak odamızdaki karanlığı yararak küçük küçük not kâğıtlarında üşüşmesine kadar…
Şair ve yazarlar çok şey düşünen insanlar dedik ya, aynı zamanda içine kapanıktırlar da…
Dolayısıyla çok düşünmek peşinde kaygıyı, hüznü ve dahi bir takım psiko-sosyal rahatsızlıkları dahi getirebiliyor. Hatta intihara kadar sürükleyebiliyor, tıpkı Wirgina woolf gibi…
Şimdi, erken yaşta bedenleri toprağa düşen şair ve yazarlara bir göz atalım isterseniz:
Şair Rüştü Onur ve Kaan İnce yirmi iki yaş,
Muzaffer Tayyip Uslu ve John Keats yirmi dört yaş,
Zekai Özger yirmi beş yaş,
Özge Dirik yirmi altı yaş,
Abdullah Tukay ve Şinasi Gündoğdu yirmi yedi yaş,
Virginia Woolf, İlhami Çiçek ve Nilgün Marmara yirmi dokuz yaş,
Oğuz Atay otuz üç yaş,
Hüseyin Alacatlı otuz beş yaş,
Orhan Veli otuz altı yaş,
Puşkin, Lorca ve Nazir Akalın otuz sekiz yaş,
Doğan Ergül otuz dokuz yaş,
Didem Madak kırk bir yaş,
Muallim Naci ve Behçet Aysan kırk dört yaş,
Şinasi, Çolpan ve Ahmet Erhan kırk beş yaş,
Haşim, Cahit Sıtkı, Ziya Osman ve Zarifoğlu kırk altı yaş,
Kemalettin Kamu ve Hasan Ali Kasır kırk yedi yaş,
Nesimî, Namık Kemal ve Tevfik Fikret kırk sekiz yaş,
Nedim kırk dokuz yaş,
Asaf Hâlet elli bir yaş,
Metin Altıok elli üç,
Ziya Paşa ve Küçük İskender elli beş yaş,
Süleyman Nazif elli yedi yaş,
Özdemir Asaf, Turgut Uyar, Ümit Yaşar, Edip Cansever ve Adnan Azar elli sekiz yaş,
Cemal Süreya elli dokuz yaş,
A.Vahap Akbaş ve Enver Ercan altmış yaş,
Nâzım Hikmet ve A.Hamdi Tanpınar altmış bir yaş,
Mehmet Âkif, Behçet Necatigil ve Alaaddin Özdenören altmış üç yaş,
Cenap Şehabettin, Bedri Rahmi ve Ahmed Arif altmış dört yaş,
Şair Eşref altmış altı yaş,
Recaizade Ekrem altmış yedi yaş,
Erdem Bayazıt altmış dokuz yaşında gözlerini yummuş.
…
İşte bu erken ölümler ve dahi yukarıda değindiğimiz bazı sebeplerden dolayı, “Şair ve yazarlar erken mi ölüyor?” sorusunu getiriyor insanın aklına.
Günümüzde iyileşen yaşam koşullarına bağlı olarak, insan ömrünün de yaş ortalamasının uzadığını söyleyebiliriz. Şöyle günümüzde vefat eden şair ve yazarlara bakarsak;
İlhan Berk ve Nurettin Özdemir seksen dokuz yaş,
Orhan Şaik doksan iki yaş,
Fazıl Hüsnü Dağlarca doksan dört yaş,
Sezai Karakoç seksen sekiz yaşında vefat etmesiyle pekâlâ bereketli ömür yaşadıklarını görüyoruz.
Aslında Cahit Sıtkı ölümü tanımlarken şiirinde “Yaş otuz beş ömrün yarısı” demişti, ancak bu şiiri yazdıktan sadece altı yıl sonra, yani kırk altı yaşında vefat etti. O yetmiş yaşı üst sınır kabul edip ölüme çizgi çekmişti. Biz ise ona nazire yaparak şu satırlarla ölüm sınırını doksan yaşa çıkardık:
Ölüm
Ölüm girift bir düşünce
Korktuğum kadar soyut
Kaçtığım kadar somut
Ancak korkunun ecele faydası mı var?
Ölüm yalın bir gerçek
Mutlak herkes bir gün göçecek
Cahit Sıtkı’nın tahmini şaştı
Yaş otuz beş sınırını aştı
Şimdi insan;
Ellisinde kemale eriyor
Altmışında dünyaya yaslanıyor
Yetmişinde bedeni yaşlanıyor
Sekseninde kenara çekiliyor
Doksanında gözlerini yumuyor.
Zemheri
Aslında bazı canlar erken pişermiş, yazarlarında… Yirmi dört yaşında ‘Hüsn-ü Aşk’ divanını tertip edip kırk iki yaşında sonsuzluğa göçen Galib Dede gibi. Ve hala onun bu Hüsn-ü Aşk’ı asırlardır çağlayıp gelmekte. İlk olarak altıncı asırda ortaya çıkan Göktür Yazıtlarından tutun da sonraki asırlarda yaşamış Yunus Emre, Fuzulî, Mevlana ve en son Aşık Veysel gibi çok sanatkar eserleriyle ırmak gibi çağlamışlar. Türkçemizin yüz akı şiirler, hikâyeler, romanlar, türküler, ilahiler ve dahi Leylâ vü Mecnun hâlâ yaşıyor, tabii şairleri de…