“Niçin okumalıyız?” sorusunun içindeki anlamını ancak bunun değerini bilen soruyu sorabilir, sorular sorulmaya başladı ise artık okumak hiç kopamayacak bir parça olur. Parçalara ayrılmayı bir yazarın dünyasına dahil olabilmeyi, yaşadığı görüş açısından neler anlatabildiğine şahitlik yapmış oluruz. Kendi dünyanızın merkezinden çıkmak isterseniz kitaplar size çok yönlü parametreler açar.
Yazarın dünyasına adım atınca da artık okur olarak da “kendi” iç dünyamıza yolculuğa başlarız.
Yeni bir kişi ile tanışmış gibi içine alır; okuduğum kitapların her birinde yazarın dünyasında dolaşmak yeni keşifler yapmak ayrı bir zihin jimnastiği yaptırır, kendinizi başka hayatların içinde bulmak istiyorsanız hiç tanımadığınız kişiler ile tanıklık yapar, artık siz de yazarın içindesinizdir.
Çünkü bir kitabın söyleyemeyeceği sözcükleri, kelimeleri yoktur. Kendi dünyanızda kalmak mutlu ediyorsa kitapların dili size karşı hep susacaktır. Oysaki hayata dair umudunu, hüzünlerini, kaybedilişini, sorgulamadaki en büyük ilacın kitapların arasındaki satırlarda olduğunu bilmemek, gözümüzü açıkken kapalı tutmak kadar karanlık bir dünyada yaşamış sayılırız. Kitaplar, okuyucusuna değnek olarak yol gösterebilmesi için, dokunulmayan kokularında, gezdiği sokaklarda, caddelerde görmek ister. Okuyucu olarak bunun farkına varabilirsek; alış-veriş her birimiz için unutulmaz bir bilgi ahengine dönüşebilir.
Sadece kitaplar değil; “İNSANI OKUMAK DA” yaşamın her daim nefesidir. Şayet hayatınızda bir insanı dahi okumamış iseniz kitap okumuş sayılmazsınız; o kitaplar sadece vitrinlerin arasında kalmış yabacılardır…
HACER TAŞDEMİR
Temmuz 2024