Özlem Korkmaz
Bilmeye Yazmak, Yazmayabilmek!
Bilmek mi bilgi mi önce hangisi vardı? Bilmek istediğimiz için mi bilgi oluştu yoksa bilgi oluştukça mı bilmek? Hangisi hangisinden önceydi. Kim kime sebep oldu.
Yeni bir paragraf öncesi yani bu içinde bulunduğum cümlenin az öncesi çok kısa ama çok tatlı bir yağmur yağdı. Kapımın önündeki ceviz ağacıyla beraber seyrettiğim bu güzelim bir yaz yağmuruydu. Tıpkı sokaktan annesinin elini tutarak geçen şirin bir kız çocuğunun dilinden dökülen şu sözcükler gibi; evet, ben de yağmuru seviyorum.” Şimdi dönüp bitmiş olan cümlemi okuduğumda yazılmasaydı okunmazdı, yazıldıysa muhakkak okunacağı içindir demekten kendimi almak istemiyorum.
Tamam tamam, artık asıl söylemek istediğim şeyin yazmakla hayat bulduğu gerçeğine sizi ulaştırabilir miyim bundan emin olmak isterdim ancak ben bugün bununla da ilgilenmiyorum. Parmaklarımın klavyedeki hareketliliği bir yaşam belirtisi, çıkan ses ortamda hava olduğunun göstergesi. Az önce yapğan yağmur atmosferde suyun döndüğünün izahı ve başımın üzerinde topladığım saçımın enseme istemeksizin düşmesi yerçekimin varlığı.
Bütün bunlara bilelim ya da bilmeyelim sahip olan bir evrende yaşıyoruz ve bu evren en çokta bizimle ilgileniyor çünkü tüm sahip olduklarını bizim için seferber etmiş durumda. Yani dışımızda ve elbet içimizde var olan bu muazzam işleyiş dikkatinizi çekerim insanoğlunun peşinde. Ancak biz insanların dikkati kendi üzerimizden çok bizi takip edenlerin üzerinde. Bir denklem yazmış gibi hissediyorum kendimi. Kaç bilinmeyenli ve kaçıncı dereceden olduğuna bakmak için siz zaman harcayın ben tüm bu gizemli ama bir o kadar da ne istediğini bilerek sürüp giden bu işleyişin insana hizmet etmek üzere komutlandığına kesinkes inanıyorum.
Bu ayar sistemini oluşturan ve çağımıza ait şu kelimelerle yazmayı denersem; bu hiyerarşik dengeli döngünün arkasındaki işletim sistemi, yazılım programı, şifreleme ve koruma sunumlarını yapan bir Güç var. Gücün g’sini büyük yazmak zorundayım izninizle çünkü bu kadar varlık olma ve varlığındaki devamlılığı koruma becerisine sahip bir otoritenin herşeyin üstünde bir Güç olduğu açık. Bunu izaha kalkarken metafizik ve felsefenin çok zorlanacağından eminim. Nitekim kabule yanaşmak daha mı kolay? Parmaklarımı oynatarak yazdığımı sandığım beyin ve el koordinasyonum sonucunda ortaya dökülen bu işaretçiklerin bir mana taşıyarak nihayetlenmesinde tek etken sanırım benim bilgisayar bilip klavyeyi kullanabiliyor olmam olamaz, öyle değil mi?
Bu işi bu kadar basite indirgersem yaşımın bana verdiği şu ayrıcalıklı tecrübe statümün hakkını vermiş olur muyum? Bana ilk konuşmaya başladığım andan itibaren hayatıma isteyerek ya da istemeyerek girmiş olan herkesin sağladığı olumlu ya da neden olduğu olumsuz katkıları hiçe saymış olmaz mıyım? Bilgi, bugün dünyanın gözbebeği olan bu bilgi kelimesinin ilk sağlayıcısı kim. Bilgi nasıl oluştu? Nereden geldi? Ne ile oluştu? İlk insanlardan bugüne bilginin bu kadar önemli olduğu anlaşılıyor muydu? Bilgi bugün mü bu kadar kıymetliydi? Yoksa bilmek insanın hep ihtiyacı mıydı? Hadi ama kritik soruyu siz sorun; “Bilgi, kendisinin bilgisinde miydi? Yani kendisinin farkında mıydı? Bir gün herkesin diline düşeceğini biliyor muydu?” İşin içinden çıkmak mümkün olsaydı Dünya’ya biçtiğimiz şu ömürü geçelim, yakıştırdığımız yaş kadar süre içinde milyarlarca insan gelip geçti de buna niçin bir açıklama getiremedi? Bu insanoğlunun bir acziyeti miydi yoksa bilginin eksikliği mi? Bilgi bu kadar güçlü ise neden hala varlığının tarihine gölge düşürmüş durumda. Bilmek hep vardı, bilgi de. Bilmekle beraber bilgi arttı ve bilmek çoğaldı sonra kaybolanlar süzülünce elimizde ne kaldıysa o. Ona bilmek dendi. Çünkü bilmekte bildirmenin idaresindeydi. Çünkü bilgiye müsaade Güç tarafından ne kadar verildi ise bilmek o kadar bildi.
O güçte bilmeyi de var eden Yaratıcıydı. Yaratan önce kendini bildirdi.
Yaz yağmuru… Yazı yaşayan, yağmuru gören, yağmurun yazın farklı yağdığını duyan bana göre yaz yağmuru bir bilmekti. Bunu hem ben hem annesinin elini tutarak yürüyen sokaktaki yağmuru sevdiğini kendisinden öğrendiğim küçük kız biliyordu. Ben o söylemeseydi yağmuru sevdiğini bilemeyeceğim gibi bilmekte istemeyecektim. Belki konuşması kendisinin de farkında olmayacaktım. Sonra ceviz ağacı da ıslanmıştı. O da biliyordu yağmura ne kadar ihtiyacı vardı. Yağmurun yağma vaktini bulut mu tayin etti? Bu gün yağmur yağacağını meteoroloji nereden bildi? Ben de yazmayabilirdim, bilme-yi yazmasaydım, yazmayı bilmeseydim!
23 Temmuz 2021
20:10