Niçin Yazarız?
Yazma maceramız ilk olarak on binlerce yıl öncesinde mağara duvarlarına resimler çizen atalarımızla başlamıştır. Temel gereksinimleri barınma, yeme -içme ve güvenlik olan, mağaralarda yaşam süren atalarımız bu ihtiyaçlarına ek olarak kendilerini ifade etmeyi eklemişlerdir. Yaptıkları resimlerle yaşadıkları olaylardan bir anı bırakmak ve gelecek nesillere kendilerini anlatmak istemişlerdir. Zamanla insanoğlunun mağaralardan çıkıp, toprağı işlemeyi öğrenmesi ve yerleşik hayata geçmesi yazının gelişimi konusunda gerekli ortamı da hazırlamıştır. Sümerlerin tabletler üzerine yazdıkları şekilli çivi yazıları, devletler arasındaki anlaşmalarda, tapınak ve saray süslemelerinde kullanılmasının önünü açmıştır. Zamanla taş yerine hayvan derileri kullanımıyla yazı, edebiyat alanında kendine yer açmıştır. Sözlü olan masallar, öyküler, mitolojik hikayeler, şiirler, efsaneler yavaş yavaş çeşitli hayvan derilerine yazılarak daha kalıcı hale getirilmiştir.
Yazının asıl devrimi kağıdın hayatımıza girmesiyle birlikte olmuştur. Yazması zahmetli olan deri yerine kâğıdın kullanılmasıyla birlikte yazmak kolaylaşmış, yazı artık tam anlamıyla sanatın ve edebiyatın kalbine yerleşmiştir. Bu sayede kitapların nüshaları çoğaltılmış daha fazla okuyucuya ulaştırılmıştır. Matbaanın icadı ile kitaplar istenilen sayıda kopya edilebildiği için artık kitaplara ulaşmak daha kolay hale gelmiştir. Nihayet edebiyat, saray ve burjuva sınıfından halka inmeyi başarmıştır.
İnsanın kendini ifade etme istediği olmasaydı bugün yazının serüveni geldiği noktada olabilir miydi? Belki de hiç olmayacaktı.
Günümüzde, istediğimiz kişiye bir telefon kadar yakınken, internet üzerinden dünyanın bir ucundan diğer ucuna görüntülü konuşabiliyorken bile birçoğumuz hala yazmayı tercih ederiz. İster mağarada yaşayan bir avcı -toplayıcı olsun ister plazada yaşayan modern çağ insanı; hepimizin ortak bir derdi var o da anlaşılmak. Karşı tarafa aktaramadığımız, içimizde kalan, biriken duygu selini yüreğinizden serbest bırakmak. Kimi şiirle yapar bunu, kimi deneme kimi de hikayeye döker kendi içindeki duygu okyanusunu. İçindeki duygulardan yazarak özgürleşen insan yenilenir ve iyileşir. Hangi türde olursa olsun yazmak, insan ruhunun şifasıdır.
Didem Kaya