SİNCAPLAR ÜLKESİNE MEKTUPLAR
Beş yüz kırlangıç kanat çırparken yüreğinde bakışlarında hüzün var
ne sevdalar döndü dolaştı etrafında saçına güller takanın
hüzün var
eksik gülüşlerinde kara kuru çocukların kırmızı damların üzerinde
uçuşurken
taklacı beyaz güvercinler
Sincaplar ülkesine mektuplar yazarım…yüreğimden;
” Ey benim mavi gökyüzüne hasret sevgilim, ülkem azaldı mı sızıların…hangi ağrının üzerini örteyim önce…efkarın hangi dağın ardınadır şimdi…uzak yollarının turabı olayım senin…umut dolu, düz yazıda buluşan yol arkadaşın olayım senin…tüm hüzünler tükendi mısralarda…kalmadı senden başka düşünecek bir şey…
Mavi yeşil gözlerinde nefessiz kalayım senin…sevgilim, ülkem geçti mi hasretliğinin acısı… hangi yanına sarılayım senin önce…düştüğün yerde nasıl bulurum seni…ovalarında kara üzüm olayım senin…incir çekirdeği, yeşil zeytin…susuz kalıp da kana kana içeyim senin yokluğunda…tüm çeşmeler kurudu şimdi köylerde…kalmadı kalabalık şehirlerin kahrından başka bir şey…
Söyle bakayım …Daha neler yaşayacaksın bundan sonra…Sabrın nerede başlar nerede biter…nerede kurur gözyaşı gibi akan nehirlerin…kim yorgun düşecek günden önce…geceyi kim unutacak derin uykuda…tüm sabahlar çekip gitti güneşi beklemeden…ay ışığında okunan kalın kaplı kitapların satır aralarında mısın şimdi…
Sorarsan…Aklım fikrim hep sende…Her an seni konuşuyoruz dostların arasında…Eski günlerden bahsedip duruyoruz…Bu aralar hava erken kararıyor…Bakma böyle söylediğime günler uzun yine de…Uzadıkça uzuyor aydınlık saatler…Güneş altında tutsak sevdalar yaşanıyor inadına…Kavurucu sıcaklar gelecek diyorlar…Önümüz Temmuz, sonra Ağustos…Sonbaharda da çiçek açar isterse…Yeter ki susuz kalmasın toprağın altındaki umutlar…Asıl sen nasılsın…Seni düşünüyorum şiir yazmadığım gecelerde…Günler yine seninle…Bu aralar seninle yatıp seninle kalkıyorum…beni sorarsan… her zamankinden daha çok uyanıyorum sana… her yeni günde seninleyim…daha çok şiirsiz geçiyor hayat…
Geçtiğimiz günlerde sabah akşam yürüdüm senin için…toprağa dürttüm ayaklarımla…gökyüzünü aldım avuçlarımın arasına…yeşil dallara tutundum…kıyıdan kıyıdan sana doğru yürürken ufuk çizgisiyle göz göze geldim…Seni sorduğumda gülümsedi inceden…biliyorsun ince bir çizgidir hayat…güle dokunursun dikeni batar ellerine habersizce…gülsen gül zamanı değil, ağlasan anan ağlar senden önce…ülkem, kara toprağım benim…şıpır şıpır ter dökülüyor üzerine…direnen emekçin olayım senin sevgili ülkem…emeksiz geçmiyor günler…güneş doğar mı kendiliğinden…
Ne güzel türküler söylerdik birlikte…her dilden ağıtlar…analar hep aynı ezgide ağlamış sanki…ağıtlarda her dilden aynı sözler, aynı ezgiler…gözyaşı aynı yerden akıyor bedenimize…ülkem, sevgilim, toprak hep aynı renkte her yerde…suyun sesi hep aynı tonda akıyor gönlümüze…ağlarken gülmeyen var mı sen söyle…gözümüzden akan göz suyu hep aynı yerden, hep aynı sıcaklıkta…yukarıdan aşağıya akıyor tüm hüzünler…memleketim, yersiz yurtsuz sevdalar peşinde ne vakitler geçti bir bilsen…Everest’e tırmanmak daha kolaydır aşıklar tepesine çıkmaktan…insan gözleri kapalıyken daha güzel sever…uçsuz bucaksız aşk dolu bir evren…ne güzel seversin sevgiliyi bir bilsen…her telden yaşanır sevdalar…ağlasan belki sevgilinin yüzündendir, gülsen sevgili ağlar senin yüzünden geçmeyen vakitlerde…bitmeyen hasretimsin sevgilim, ülkem…
Erken uyuyorum artık…Gece ile gündüzü farksız kıldı tüm ışıklar…sahte bir gökyüzünün altında her vaktin hikayesi aynı…yıldızlarla sohbetin arasına giriyorlar, sesler kayboluyor ışık huzmesinde…tüm sesler aynı hikaye anlatıcısının emrinde sanki…rahat bırakmıyorlar zifiri karanlığı…vakitsiz sarhoş olmanın tadına varamıyor hiçbir gece…erkenden bir suskunluk çöküyor ay ışığı renginde damların üzerine…belki sen de aynı gökyüzünün altında kederlisindir…belki senin de elinden alınmıştır zifir renginde sevdalar…belki sen de erken uyuyorsundur…bir hayli zaman geçti üzerimizden…belki senin de göz kapakların ağırlaşmıştır kendiliğinden…daha çok şiirsiz geçiyorsa hayat…”
Gökyüzünde allı turnalar geçerken sıra sıra
hüzün var
ne acılar yaşanır yeryüzünde
çıplak ayaklarıyla toprağa basanın gözlerinde hüzün var
bolluk bereket kaplı toprakların üzerinde neden
açlıktan ölür insanlar
” Ey benim türkülere sevdalı memleketim…kısa, uzun havasından vazgeçemediğim…
Bir türküden; “Gökyüzünde bölük bölük turnalar
Leyli leyli turnalar, turnalar hey, turnalar hey, turnalar hey Nerededir meskeniniz eliniz
Eliniz, eliniz
Bir name yazayım yare götürün
Leyli leyli götürün, götürün hey, götürün hey, götürün Uğrar mı dost eliniz yolunuz, yolunuz, yolunuz”
Sevdiğim türkülerden birisidir…güzeldir memleketin türküleri…güzeldir halk türküleri…sevda türküleri…sevgili ülkem, türkü tadında günlerin neresindeyiz söyle…daha ne kadar nefesimiz var söyle…Kim koparacak üç telli bağlamanın telini sevinçten…seni ilk gördüğümde sevdiğim türküleri söyleyeceğim…babamın sevdiği türküleri söyleyeceğim sana…annemin ağıtlarını…ezgisi yüreğimde saklı kalan ülkem, sevdiğim benim
Pazarı karşılarken sabah güneşinin bütün cömertliğiyle yazıyorum sana…sarı sarı…mavi pencere önünde ürkek beyaz güvercinler…nafile yağmurun yağmasını bekliyorum doğa gözlerini açmadan önce…tembellik işte…uzak diyarlarda kır çiçekleri açmıştır şimdi…ülke ülke papatyalar…kimsenin umudu daha değerli değildir diğerinden…umutlar birleşir günü geldiğinde…kimsenin kavgası boşuna değil…güzel şeylerin kavgası olmaz demiyorum sana…diyorum ki…güzellik sarsın sevgiliyi inceden…gölgeler dönüşsün cana…çünkü ulaşılmaz olanı sevmek yakışır insana… bana seni sevmek sevgili ülkem…
Güneş ne güzel vuruyor yüzüne…ay ışığı sensin gönlümde…yeni doğan bir bebeğin ellerinde saklısın sen…ürkek bir kuş gibi…güvercin bakışlım, kanatsız…bir damla yağmurdan öncesiyim ben…habercisi ılık esen rüzgarların…uyandın mı sevgilim, ülkem…okuyabilirsen mektuplarımı… yazarım sana…hiç yoktan eski şiirler okurum sana…uyandın mı sevgili ülkem, söylesene…
05.07.2023
Aşk tükendi
hayatın üzerine seyyanen ekleniyor gün ve gece ah o eski sevmeler
deli dolu sulu sepken
öyle bir yağmur yağardı ki üzerimize
kurak günleri düşünmeye vaktimiz olmazdı doyasıya sevmekten
gül tükendi
ve kuru dalları tutan ellerimizde kan kırmızısı damlalar
can tükendi
Sevgili, ey sevgili… Nice hüzünlere sevdalı yüreğim benim… soluk benizli memleketim…derdinden, tasasından kurtulamadığım kıraç toprağım…düz ovalardan dağlara sevdalanan tek sıkımlık canım…bilirim engebelidir sana giden tüm yollar…ve hasretin saklıdır her daim avuçlarımda…
Benden selam söyle sarı yazmalı canlara… benden selam Yama Dağları’na…Tecer’e… hüzünlüdür kelamım…doğmuşum anamın kederli ellerine…susuz, ekmeksiz…eşik ortasında emeksiz…çıkmamış sesim kimi günlerde…yaşamın en ücra köşesindeymiş yüreğim…
Uyurum, uyanırım kendi halimce… gidemem,gidemem uzaklara…kanarım aklımın ucu kadar…yanarım memleket gibi… ondandır isyanım… böyle yaz hallerimi soran olursa… inceden inceye…al yazmalı, mor yazmalı, sarı yazmalı canlara yaz beni…
Bir türküden;
“ Sarı yazma yakışmaz mı güzele Sarardı gül benzim döndü gazele Ben gidiyom sen yarini tazele
Al da beni taştan taşa çal güzel Oy güzel oy güzel
Sevda köşesinde bıraktım postu Muhabbet kadimdir unutmam dostu O ak ellere de olayım vay testi
Al da beni taştan taşa çal güzel Oy güzel oy güzel
Çekiç Ali -Kırşehir “
Memleket gibiyim bu havalarda… gidemem uzaklara…benden selam söyle sarı yazmalı çocuklara…
08.07.2023
Son Haziran Gecesi
En son ben kaldım o evde yapayalnız
son haziran gecesinde
babamın ellerinden tuttum kimsesizdi
gece
yarım çekiliydi çiçekli perde
ve kuzine soba içten içe yanıyordu en son ateşi ben söndürdüm
o evde
gün doğmadan
yola çıkmadan önce oturduğum yerden kalkıp defalarca
dağları izledim
izi vardı gözlerimde
döndüm durdum gece boyunca izi vardı üzerimde
göçmen kuşların kanat çırpışlarının susadım
oturduğum yerden kalkıp defalarca
gürül gürül akan çeşmeleri düşündüm en son ben yıkandım
kimse yoktu etrafımda geceydi
arındım ay ışığında tüm hüzünlerden karanlıkta
koyu yeşildi dağlar, görmesem de
sapsarıydı sabah açacak güneş, yanmasam da
sarı yazmayı bıraktım arka odadaki divanın üzerinde en son ben güldüm o evde
öyle alışmışım ki
hüzün ve mutluluğun kardeşliğine sevdiklerimi
en son ben düşündüm sessizce
sevgili, can sevgili
ilk beni göreceksin kapı eşiğinde aklından en son ben çıkıp gideceğim gün doğmadan yüreğime
senden önce
11.07.2023
Bakışlarında
anamın gözlerinden okudum yaşamın zorluklarını bir gülümseme aradım kırışık yüzünde
sevdayı anamdan öğrendim ben hüzün kelimelerin şahı
anamın dudaklarından işitmedim ahı
kucağında çocukça uyuyabileceğim kadınları sevdim önce anamın kokusu yoktu hiçbirinde
kapadım gözlerimi
açtım kollarımı uçsuz bucaksız
yüreğimi açtım sonuna kadar gökyüzüne gökkuşağı gibiydi anamın başındaki yazması rengarenk rüyalar gördüm
kucak dolusu anam kokuyordu dünya ve kır çiçekleri soldu birer birer
uyandım
toprağın kokusuna karışmıştı anamın kokusu ben anamın gözlerini sevdim ilk önce
sonra güzel kadınlar sevdim
anamın bakışlarında kayboldu dünya
Gitmedim senden sonra hiçbir yere… gelmedim hiçbir yerden… durduğumu düşünüyorsun ya şimdi…durmak da değil ki bunun adı… sarkaç misaliyim kısa günde…bir sağa vuruyorum kendimi bir sola… zamansız bir yağmur altında ıslanmak ne güzel olurdu şimdi… yerinde durana da denk gelmiyor ki damlalar… sevda okyanusta damla…o da çok uzaklarda şimdi…kurak günlerde daha dönüyor başım… dönüyor yüzünü bana dünya…
bir sen yoksun şimdi her yer gerekli gereksiz varlık içinde yüzüyor… boğuluyorum bu şehirde sensizlikten
16.07.2023
Adaları seyrediyorum geceden
İstanbul uyuyor numarası yapıyor yine kınalı ellerimde bir uğurlama
bir göç hikayesi kirli sakalımda tel tel
dumanını çekiyorum içeriye zifir renginden göğün
öyle güzel
mısralar düşüyor yüreğime aşka dair ve sabah oluyor bana sormadan
kırmızı damların üzerinde ki erkenci kuşların ötüşüne bak sen nasıl da istekliler yeni bir güne
İstanbul uyuyor numarası yapıyor yine göç almaya başladı gözlerim geceden uykusuzum
adaları seyrediyorum geceyi
rahat bırakmıyor
denizin öte kıyısındaki sevdalar
gözlerini kapatmış beni gözlüyor sanki koca bir şehir uyuyor
yüreğimde
kanat çırparak
beni boş ver
kuşların ötüşüne bak sen bugün pazar
işçi karıncalar sıra sıra ekmek taşıyor yuvaya
18.07.2023
Ilık ılık esiyordu dün gece İstanbul yanaklarımda rüzgar
tam tadında bıraktım uykuyu
sarıldım öptüm koca bir şehri dudaklarından erkenden düştüm yollara
düştüm pesine
o kaçtıkça ben kovaladım aşığıyım
şehrin meydanlarına bıraktım sevdayı ulu orta sevişiyorduk İstanbul ile
vazgeçmedim
sevgilinin ilk harflerinden apaçık
İstanbul gibiydi kimi günlerimiz A’dan Z’ye bir alfabeyi unuttum İlkokul terk gibiyim
okudum sevgiliyi, adında bıraktım
dün gece esiyordu İstanbul yanaklarımda
koştum Sultanahmet Meydanı’nda rüzgara karşı bıraktım sevgiliyi ardımda
Vakit senin…yeter ki vazgeçme günden geceden…akşamı kızıllığında bırakma yalnız…yaşadığın her an senin eserin…zamanında döndüğün yer başlangıç…vaktinden sonra gittiğin her yer avuntu…
28.07.2023
Bir eksik kavuşmadır hayat zamansız
olanca ağırlığıyla kedere yoldaş bir fırtına kopar
erkenden
senden ve benden, içimizden toprağı susuz
mutlu çiçekler solar tüm acılar geçer de
kalır geriye bir yalnızlık acısı
dolaşır bedeninde an be an tüm zaman tüm ağrılar seninledir artık
gündüzü ayrı, gecesi ayrı dokunur cana
bir de akşamın hüznüne yakalandıysa kirpiklerin okyanus olur gözündeki bir damla yaş
tükenir tüm kalabalıklar
kalır geriye bir ömrün hikayesi yarım kalır
gencecik
Bilir misin, vakitsiz günler vardır ömrümüzde… vakitsiz gelişler, gidişler…sevdiğin her an vakitsiz olsun istersin…hüzünler vakitsiz gelir bulur seni…
Oysa ikimiz de memnunduk geçen ömürden… bilmem ki ne vardı geriye kalan…eksik olan neydi…şimdi, öylesine hüzün çekiyor ki canım sabah saatlerinde… bambaşka oluyormuş geceye sarılıp ayrılmanın hüznü… öyle diyorlar… ne gördüm, ne yaşadım… memnundum şimdiye kadar olan bitenden; gelenden gidenden…candan, canandan…
Gencecik hüzünler yetişmesin diye ardımız sıra…sevdik, sevildik karşılıklı… şarkılar söyledim senin için… sonra hissettim seni, senden doyasıya… sevdim badem gözlerini…her şeyden öte…küçüktü dünya…
Gün ağarınca ilk seni düşündüm…ve ellerimi vurdum toprağa…duyamadım …gidecek yolumuz vardı oysa…upuzun…tutamadım elini…gökyüzünde uçan kuşlara baktım…göç göç oldun…bulamadım seni, sesini, nefesini…her haliyle yaşanan yaşanmıştır…eksik kalmıştır bazı umutlar…mutluluk bir yarım elma…
Kapama gözlerini
gün uyumadan ağla sevgili çok uzaklardan
gelirim geç saatlerde
belki de takılı kalır akrebin üzerinde yelkovan
28.07.2023
Çocuğum
anlatıldığı gibi değildir hiçbir şey doğrusunu mu öğrenmek istiyorsun kesilen ağaca sor hikayesini
hamalın kolları anlatsın sana dünyanın yükünü
göçmen kuşlara sorsana yer yurt ne demekmiş memleket sevdasını sor gurbetçilere
adını kim koymuş gurbetçi diye emin ol bir başkasıdır
insan yaşamadığı hikayenin anlatıcısı olmamalı
herkes kendi hikayesini yaşar kendi hikayesini yazar insanlar, hayvanlar, bitkiler
yeşil bir dala sor ormanın önemini taşa değen suya sor engebeli yolları dağlar bezenmişse kır çiçekleri ile
gül kokusuna karışmışsa delikanlı sevdalar bir de sevilene sor bağı bahceyi
ne diyecek sana bir dinle
her çiçeğin bir hikayesi var elbette
tohuma sor en başından anlatsın sana gübresiz ağaca benzer bazı hikayeler, kokusuz susuz kalmış dala benzer
sor bahçıvana anlatsın sana
her günün bir kusuru vardır elbette karanlık geceyi sabaha sor da öğren nasıl aydınlığa kavuşur eller
karanlık fabrikayı işçiye, sürülemeyen tarlayı köylüye sor bilmiyorum
kaçıncı evresindeyiz hayatın
bir yenidoğana sor, bir de yüzyıllık çınara mutlu hikayeleri çok ağlayana
hüznü gülüp oynayana sor da öğren
Dört bir yanım sızılıyor sabahtan… dalgalar vuruyor yüreğime…bir çift turna sesi gelir ıraktan…dönüşü olmayan yollarda bil beni…son bir kez seveyim al yanağın kırmızısından… ondan sonra düş yakama, al beni…derin derin sevdalara sal beni…sevgili…ey sevgili… beni seni eylülden sonra daha çok sevdim…sen benim son baharımsın… üzerime dökülen sarı yapraklar gibi…
Bülent Öntaş