KARA YAZI
“Keklik Gibi Kanadımı Süzmedim,
Murat Alıp Doya Doya Gezmedim,
Bu Kara Yazıyı Kendim Yazmadım.
Alnıma Yazılmış Bu Kara Yazı,
Kader Böyle imiş Ağlarım Bazı
Gönül Ey Sebebim Ey.”
(Keklik gibi; Erzurum yöresine ait bir türkü)
Nedense bugün bu türkü dilime dolandı. Çünkü ne zaman babam eski günlerden bahsetse derinlerden gelen acıyı yanık yanık bu türküye bulayarak o kadar özlü söyler ki dinlemek bile garip bir burukluk duymanıza neden olur. Tekrarını istediğinizde ise güler geçer. O demi yakalaması ve yüreğinden gelen duygunun yükselmesi gerekir.
Babamı anarken yaklaşan babalar günü telaşı içinde geçen medya ve reklamlar üzerine düşünürken babalarımız için bir yazı hazırlamak içimden geldi. Size çok teknik bilgiler yerine hayatın içinden örneklerle babalarımızın, sırtımızı dayadığımız dağlarımızın, gönül deryamızda kapladıkları yüce katı ziyaret edelim:
Tüm babaların ortak gayesi evlatlarına iyi bir gelecek hazırlamak ve kendi hayatına katamadıklarını çocuklarında görmek. Olay böyle olunca evlatlarına karşı daha temkinli davranarak disipline etme yolunu seçerler. Babaların babası sevgili babam ilkokul çağlarında köyden köye ayağında çarıklarla her gün hava koşulları ne olursa olsun okula gidermiş ve matematikte sınıf birincisiymiş. Tüm hayallerini okumak üzerine kurmuş. Fakat ilkokul bitince dedem onu okutmamış ve köylere tenekelerle yağ gibi köy ürünleri satmasına yardım etmesini istemiş. O zamanlar babaya cevap verme hakkını arama diye de bir şey yok. Çok ağlamış. Üzerine daha askere gitmeden evlendirmiş. Genç yaşta dedem ölünce tüm sorumluluk babama kalmış. Kendi kardeşleri altı tane biz yedi tane…büyük bir sorumluluğun altına girmiş. Kendi anne ve babasının cenazesinde bulunamamış ve geçmişe dönünce en acı olay olarak bunu anlatır. Aslında doğaçlama yazdığım bu yazı eski dönem babalarımızın ortak kaderi. Yokluktan var olmaya çalışmak.
“Bir adam yaşlandığını anlar çünkü babasına benzemeye başlar” Gabriel Garcia Markuez
“Bir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz” Hz. Muhammed
Babalarımızı olduğu gibi kabul etmeliyiz. Çünkü büyüdükleri dönem ve koşulları daha farklı. Babam hepimize emek verdi ve bizi okuttu. Eğitim ve öğretim onun için hayatın temel taşıydı. İhtiyaç sahiplerine yardım eder eksik kitaplarımızı başka şehirlerden getirirdi. Öğretmen ihtiyacından tutunda yakacak ihtiyacına kadar okula destek olurdu. Çok disiplinli idi biz çok korkardık. Sofraya birlikte oturmak ister ve erken yatmamız konusunda uyarırdı. Evlilikler konusunda ise töre geleneklerine takılmazdı. Çok kızardı başlık parası olayına. Hepimizin aydın yüzünü severdi. Okulları bitirince, evlenince, ödüller aldığımızda mutlaka bizi arar ve gözleri sulanır. Ne kadar çocuk okutsa da kendi o tepeden aşarak gittiği ilkokuldaki afacan matematik dehası çocuğun hayallerine üzülür ve şöyle der.
“Çocuklarım okudu hepsinin sağlık karnesi elinde. Şükür namazı kılıyorum”
Bu beklenen mutlu sonu görebilmenin huzuru olsa gerek.
Babamızın hayata sıkı sıkı sarılması, doktora gidince bile huysuzlaşması yaşlılığı kabul etmeyişi bu direncin belirtisi belki de…
Değerli okurlarım baba özlemi içinde olanlarınız, babasını kaybedenleriniz, tanıma olanağı bulamayanlarınız mutlaka var. Burada babamı anarken hepimiz adına olayları süzgeçten geçirmek istedim. Daha ne kadar ömrümüz kaldı bilinmez ama bence kötü baba değil kötü koşullarda büyümüş babalarımız var. Ben şanslılardan olsam da bildiğim ve tanık olduğum şey, sevgiyi gösterme şekilleri konusunda eksik olmaları. Yoksa her baba koşulları ölçüsünde çocuklarına en iyiyi vermek ister. Babamdan sözler:
“Çocuğundan bile para alsan sayacaksın”
“Yüzünü yıkadın mı?”
“Ya sofraya gel, ya çek git!”
“Bu eve zayıf not girmez”
“Kız çocukları en çok baba evi adresini bilir”
“-Ne zaman Müslüman oldun- diye sorarlarsa ne diyeceksin?
“Cahillik kadar illet hastalık yoktur”
“Ben babamı buraya kadar taşıdım…”
Dostlar farkındaysanız bugün annemden hiç bahsetmedim. Aldığım duyumlara göre babam Tuz Buz kitabını anneme hediye ettiğimi duymuş belli etmese de içerlemiş.
Varlığımızı borçlu olduğumuz başta kendi babam Necati Özgül olmak üzere tüm babalarımıza saygılar sunar ellerinden öperim. Hayatını kaybetmiş babalarımızın ise mekanı cennet olsun. Sırtımızı yasladığımız duvar, dalları nesillere uzayan köklerimiz önünüzde saygıyla eğiliyorum ve hayatımıza kattıklarınız için teşekkür ediyorum. Esen kalın Sevgiyi eksik etmeyin yüreğinizden.
Gülten Özgül
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum
Yıkadılar, aldılar, götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.”
(Sizin Hiç Babanız Öldü mü? – Cemal Süreya)