Fotoğraf : Bülent Öntaş
Gecenin Aritmi
Gece vaktinde Beyoğlu’nun İstiklal Caddesini dik kesen sokaklarından hızlı adımlarla Tarbabaşı’na doğru, yakın bir arkadaşıyla birlikte yürüyordu. Arkadaşı ona neden bu kadar hızlı yürüyorsun diye sorduğunda bedensel ve zihinsel yorgunluğun da etkisiyle onu kısa bir cevapla geçiştirdi. Gün ortasından itibaren katılmış olduğu şiir etkinliğinin üzerine bir de mesleki toplantı eklenmişti. Katılacağı önceden belli olan bu toplantıda uzun uzun konuşmasının da yorgunluğuna etkisi büyüktü. Yeni yapılan caminin alt sokağında arkadaşı ile vedalaşarak Taksim Meydanı’nın Tarlabaşı Caddesi’ne bağlanan ucundaki taksi durağına doğru yöneldi ve gördüğü ilk taksiye bindi. Taksici güler yüzlü bir şekilde kendisini karşılayınca az önceki yorgun bedeni birden canlandı. Taksiciye gideceği yeri söyledi.
– Abi hangi yoldan gidelim
– Nasıl istiyorsan öyle git ama beni bir an önce eve ulaştır. Yapmam gereken önemli bir işim var.
– Abi bu saatte ne işi diye sormayacağım da, duramadım. Aklımdan da geçmedi değil yani
– Yarın sabah için bir metin hazırlamam gerekiyor
– Avukat mısın
– Değilim
Karşılıklı ses tonlarından ve yüzlerindeki mimiklerden kaynaklı olarak sohbetin bir samimiyeti ve olağan bir ritmi olmasına rağmen; sorulara kısa cevaplar vermesi Taksiciyi biraz duraklatmıştı.
– Abi yorgun gözüküyorsun
– Evet bir hayli yorgunum.
– Vallahi ben kendimi çok yordum zamanında. Şimdi artık hiçbir şeyi takmıyorum abiciğim. Her şeyi akışına bıraktım. Er ya da geç hayat sona erecek. Sonradan pişman olmamak için hayatımda önemli değişiklikler yaptım abi.
– İyi yapmışsın
Verdiği kısa cevap taksiciyi yine mutsuz etmişti ve üstelik de bıyık altından güler gibi konuşmasından da taksici rahatsız olmuştu. Oysa ki yazması gerekeni taksici farkında olmadan söylemişti… Er ya da geç…
Aklında uluslararası şiir etkinliği yer etmişti. Üç gün sürecek bu etkinliğin Cuma günlerini ayırdığı Yazınsal Düşler Atölyesi’ne denk gelmesi ve geçen hafta da şehir dışında olduğu için atölyeye devamsızlığının bulunması onu düşündürüyordu.
– Abi bir sorun mu var?
– Yok ya düşünüyorum öylesine
– Çok düşünme abi, bu dünya kimseye yar olmadı. Yükünü çekmeye değmez. Er ya da geç ya o bizi bırakacak ya da biz onu…
Taksicinin son cümlelerini bir şiirin dizelerini duyarmış gibi dinliyordu. Kafasının içinde dolaşıp duruyordu son konuşulanlar. Sessizce gülümsedi. Bu sefer Taksici de görmemişti gülümsediğini…
Er ya da geç
Ya o bizi bırakacak ya da biz onu
Bunca şeyin yükünü çekmeye değer mi?
Kimseye yar olmadı ki şu acayip dünya
Taksinin içindeki ekranda saatin gecenin ikisine doğru yaklaştığını görünce yeniden gerildi. Bir haftadır yaşadığı koşuşturmanın içinde yazmaya vakit bulamamıştı. Er ya da geç yapması gereken bir şeyi neden bu kadar ertelemişti ki… Beş saat süren hızlı tren yolculuğunda zamana yaya yaya iki şiir yazmak yerine “Yazınsal Düşler Atölyesi” için yazılması gereken metni yazabilirdi.
Eve ulaştığında çantadan bilgisayarı çıkardı ve telaşla bir şeyler yazmaya başladı. İki üç satır yazdıktan sonra yazının tümünü sildi. Taksicinin konuşmasında geçen “ er ya da geç “ ifadesinin kendisinde yarattığı etkiyle yaşadığı son anları kaleme almaya başladı. Bu saatte yazacağı metnin tam anlamıyla istediği gibi olmayacağını bilmesine rağmen yazma fikrinden vazgeçmedi. Yaklaşık olarak kırk dakikadır çalışıyordu ve artık silip de yeni bir şeyler yazmanın olanağı kalmamıştı. Bilgisayarı masanın üzerinde yapayalnız bıraktı. Yazdıkları için kaydet tuşuna bile basmamıştı. Oysa ki bir şiir yazmış olsa onu bitirmeden uyumaz ve gece vakti de olsa yayınlamayı ihmal etmezdi. Masanın yanındaki kırmızı renkli koltuğa uzandı ve tavanı seyretmeye başladı. Çoktan şiir tadında bir şeyler dolaşmaya başlamıştı kafasında…
Ey gece yıldızların yoldaşı mısın sen
gökyüzünü de götürmüşsün giderken
tavanı olmayan dört duvarsız evde
büyük bir sessizlik ile uyumak güzel midir sence
bir başına
kökü olmayan ağaçsız bir ormanda kök salmak derinden
bu nehirler neden boşa akıyor neden
yorgunum
yine geleceğim bir gece vakti aniden
yazacağım olanları bir gün yeniden
er ya da geç
ey gece şahitlik eder misin bana
yoksa ellerim mi düşer kağıda kaleme onulmaz kederinden
(https://www.antoloji.com/gecenin-aritmi-siiri/)
Sabah gözlerini açtığında atölyeye geç kalmamak için aceleyle açık kalan bilgisayarını kontrol etti. Yazdıklarını görünce büyük bir şaşkınlık ve sevinç içinde kaydet tuşuna bir kez bastı. Sonra bir kez daha…
Sonra kendi kendine söylendi; “Er ya da geç yazmışım işte bir şeyler.” Hızlı bir şekilde hazırlandı. Caddeye doğru yavaş adımlarla yürüdü ve ilk gelen taksiye bindi.
– Günaydın
– Günaydın. Nereye gidiyoruz?
– Düşler Atölyesine
– Abi sabah trafiği var, nereden gidelim?
– Nasıl istiyorsan öyle git ama acele etme sakın. Nasıl olsa yazmışım bir şeyler derin uykuda… Er ya da geç varacağız gideceğimiz yere, yazınsal göçlerimizden… Acele etme sakın, içimdeki düşler telaşlanmasın…
Bülent Öntaş
Yazınsal Düşler Atölyesi – 08.12.2023 – 03.15