Breaking News

Direksiyon Sınavı

Direksiyon Sınavı


Dinle!
Bu kelimeyi alıp hangi cümlenin, hangi olayın, hangi durumun içine koyarsak koyalım ardına hiçbir şey eklenmesine lüzum görmeksizin kâfidir. Bundan sekiz asır önce Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’ye ‘Dinle!’ dedirten her ne idiyse zannımca bugün bizler için dinlemek daha elzemdir. Dinlemek! Gafil olmanın önüne geçmek için bir çare, haberdar olmak için başvurulacak en geçerli yoldur. Dinle! Çünkü neyi dinleyeceğini dinlemeden bilemezsin. O halde kulak verelim Hz. Mevlana’ya: “Söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze kulak verme yolundan gir.”

Dinlememek, dünyanın en önemli sorunlarından biridir. Daha vurgulanabilir haliyle söylemek gerekirse en önemli sorunların temel nedenidir. Salgın hastalıkların, ekonomik çalkantıların, iklim krizinin, hatta susuz kalma endişesinin bile geride seyredeceği yüzyıllarca halledilememiş çözülmeye muhtaç, insanlığın başlı başına bir problemidir. Bireylerin bireyleri, toplumların toplumları, devletlerin devletleri dinlemediği, anlamadığı bir dünyada yaşıyoruz malesef.” Dünya eskiden böyle değildi.” demekle kaybedecek zamanımız yok. Değildi veya öyleydi. Bırakın bu işi tarihçiler yapsın. Şu anın derdinde niye değiliz? Oysaki araç kullanırken kafanı çevirip çevirip arkana bakacaksan şoför mahallinde işin ne?

“Söze kulak verme yolundan gir.” Evet söz söylemek araba kullanmak gibidir. Bir yol var önümüzde ve herşey bizim yola nasıl ve nereden çıkacağımıza bağlı. Dinlemeden anlamadan söz söylemeye başladığımız için, söz söylemekten dinlemeyi unuttuğumuz için hatta kendi söylediğimizi bile dinlemediğimiz için ne türlü sıkıntılarla başımız derde giriyor. Faturasını başkalarına kesip makbuzu sallatıp atıyoruz ama bir kuş bakışı seyretse insan kendini, herhalde utancından lal kesilir Bir hatırımızı tarayalım: Misaller misaller misaller…Ne çok anlatacak şey var iletişime dair değil mi? Şimdi ben iletişim kelimesinin tanımını yapıp sonrada zorunlu trafik sigortası olmadan -gerçi hangi sigorta şirketi çam devirenin, pot kıranın hatasını üstlenir o da ayrı mesel ya- muayeneden geçmeden, direkt otobana dalan ve sözün kafasını gözünü yaran kazazedelerin hata oranlarınıı sayıp dökecek değilim. Bir iletişim kazası tabiri var ödünç alıyorum. Ortada feci bir kaza var. Kan rwvan içinde kalmış birileri. Kimlere ehliyet verileceğinin kuralları olmadığı gibi her ağzına geleni söylemenin de bir sınırı yok mu? Nasılsa dilin freni mi var demeyin. Var tabii. Ama kim vitesi akla takmış ki herkes otomatik kullanır olmuş. Sonra da affetmenin ya da affedilmenin yollarını Hz. Mevla’nanın -yahut Mevlana’nın olduğu sanılan- sözlerinde arıyor. Ne bulursa paylaşıyor durmunda, hikayesinde, duvarında, sayfasında. Bu laf çarpmalar, göndermeler de olmasa kimsenin Mevlana’yı hatırlayacağı yok. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” Bütün ünlemleri, üç noktaları kullana kullana her türlü iletişimi pert etmiş gelmiş anlamını hiç düşünmediği kallavi bir cümleyle kaportasını toplamaya çalışıyor. İstediğin kadar trafik cezasından kaçmaya çalış. Yahu hangi usta senin attığın makası, yanlamanı, lastik yakmanı kurtarabilir, görmezden gelebilir. Hz. Mevlana görse halimizi belki Mesnevi’yi yazmazdı. Ah biz kazazedeler! Her birinden puan kaybetseydik şimdiye kadar ehliyeti kaptırmıştık kendimizi kaptırıp son sürat gittiğimiz yollarda. Daha kontağı çevirmeden, debriyajı duyurtmadan, gaza basıp vites atmadan yokuşa tırmananlar birbirlerine yumruk atarak stop ediyorlar. İşin sonunda vitesi boşa atsan ne olur. İte kalka bile yokuş inemezsin.İlla direğe çarparak mı durman lazım. Bir de emniyet kemeri takmadığı için koltukta sıkışıp kalmışlar. İstediğin kadar sıralı bağlı cümlelerin arasına virgül koy yine de söylediğin kelimelerin arasında da böyle sıkışıp kalacaksın. Hangi bağlaç yardımına koşsun ki yaralarını sarsın bağlasın. Hiç ‘çünkü’ deme! Hangi izah, olanı biteni açıklasın. İllaki sonu tutanaklara mı geçmeli. Karakol köşelerinde ifade verip mahkme kapılarında savunma yapsan ne çare, sarabilir misin zamanı geriye. Hiç Einstein’in formüllerine bel bağlama. Zamanda yolculuğa çıksan kara delik yutar seni bu kullandığın kelimelerle. Eee “Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar.”

“Buraya nereden geldim.” gibi klasik bir soru tümcesinin kavşağından dönerek diyorum ki bu kadar zor mudur iyi olmak? “İyi nedir, neye denir.” bunu tartışmak da felsefecilerin işi. Bırakın herkes kendi işini yapsın. Çağımızda maşallah herkes tarihçi, felsefeci, ekonomist, herkes siyasetçi. Ne güzel söylemiş şunu diyen: ” Hiçbir konuda bilgimiz yok ama her konuda fikrimiz var.” Neyse ben soruyorum: “Nedir gerçekten bizi iyi olmaktan tutan geri?” Şimdi aklınızdan geçiyordur: “Önce dinle dedin, şimdi ‘iyi’ den söz ediyorsun.” Merak etmeyin bağlantı yolundan gireceğim. U dönüşüne lüzum yok. Hakikaten “Nedir bizi iyi bir dinleyici olmaktan uzak tutan.İyi bir dinleyici, ve iyiyi konuşancı. -iyi bir konuşmacı demiyorum dikkatinizi çekerim.- Nedir bu dilimizdeki iyinin dışındaki. Kötülüğün çetelesini tutmak kolay, nasılsa gazeteler, haber kanalları, haber siteleri bunu yapıyor. Biz niye iyi bir şeyler söylemekten bu kadar korkuyoruz. İyi olmaktan mı korkuyoruz? Hiç iyi olmayan iletişimimiz var. Bir belaya tutulmuş kulaklarımız sağır, dilimiz iyiye lal. Ancak: “Belayı def etmenin çaresi ‘sitem etmek’ değildir. Buna çare ihsandır, aftır, keremdir.” Özür dilemeyi bilmiyoruz ki dilimiz sürçse, affetmeyi nereden öğreneceğiz. Daha yeşil ışık yanmadan sarıyı görür görmez kornaya basarak maksada eremeyiz. “Acele şeytanın hilesidir; sabır ve tedbir, Allah’ın lütfu.” Maksada sabırla erişilir, aceleyle değil. ” Hele bir yeşil yansın. Önündeki de avare değil ya elbet o da senin gibi gitmek derdindedir.

Benimkisi sitem midir şikayet midir bilmem ama dilimizi ve kulağımızı eğitmeden gönlümüzü yatıştıramaz huzur bulamayız. “Parlak ve açık doğru söz, gönle rahatlık verir.” Rahatlığın yolu , aynalara bakmana, koltuğunu ayarlamana, emniyet kemerini takmana bağlı. Yoksa direksiyon sınavından kalırsın (-Gerçi iki özel ders al bak nasıl geçiyorsun) Dilin kemiği yok. Sağa çevirsen sağa gider, sola çevirsen sola. Ama önünü ardını bilmeden konuşursan bir de sözünden önceki sözü beklemezsen sonun tepe taklak olur. “Akıllı o kişidir ki çekinilen belada dostlarının ölümünden ibret alır.” Umuyorum ki dilimizi kullanmada iyi birer sürücü oluruz. Yoksa dilimiz bizi belaya sürüklemede iyi olur. Dilinize iyi bakın.

Özlem Korkmaz
26 Aralık 2021/ 04:30
* Kaynak: Mesnevi Bahçesi, Mevlana /Yayına Hazırlayan: Abdüllatif Erdoğan
*Malumunuzdur ki italik yazılanlar Hz. Mevlana Celaleddin Rûm’inin kıymetli sözleridir.
Fot: Özlem Korkmaz

Check Also

Nida

Nida Sokak lambasını tutuyorum rüyama, Çıkıp gelsen ya içinden uykumun. Zihnimin en ücra köşesi hazır …

Bir cevap yazın