Yazmanın Yazısı
Hiç yazan olmasaydı olur muydu okumak. Yazının tarihi diye bir tarih varsa bu her ne kadar yazıyı kim icat ettiyse gitse de esasta insanın elindeki nesneyle bir yere attığı çizikten çok daha öncesine kadar bile uzanabilir. Diller nasıl oluşmuş, alfabeler nasıl gelişmiş, konuşma eylemi, ses ve yönetimi nasıl gerçekleşmiş her biri yılların araştırma konusu olsa da yazının kronolojik geçmişinden ziyade insanlığın yaşamı ile olan münasebeti açısından önemlidir. Tarihin başlangıcını yazının icadına bağlayan disiplinler özelinde bir bağlam gözüyle bakmanın yanı sıra yazmayı bir pragmatik ihtiyaç düzeyine çıkaran o mevcut çare arayışı duygusunun peşindeyim. İster ekonomik kaygılar ister yaşamak kavgası ister doğayla mücadele olsun en nihayetinde birinin ya da birilerinin iç dünyasını diğerine açma yöntemi olarak bu yola başvurulmuş. Bir yere işaretlemeler yaparak insanoğlu kendi meramını anlatmayı tercih etmiş.
Evet yazmak bir tercih aslında. İnsana özgü bir tercih. Siz hiç keskin bir gagaya sahip olan ağaçkakanın ağaca bir şeyler yazdığını gördünüz mü? Ya da güçlü pençeleri olan bir aslanın pençesiyle taşa yazdığını. Ama insan ne bulduysa, gününün koşullarıyla neye sahipse ona çizmiş ona yazmış. Ama yazmış. Yazmak eylemi bu yüzden de bana epey ilginç gelir. Bugün onlarca harf, farklı dil, çeşitli alfabe, binlerce sözcüğün varlığı dünün tek bir çizgisi üzerine kurulsa da aslında dün o çizgiyi atan insanla bugün bir paragrafı düzen insan özün de aynı insan. Zaman ve mekan, olanak ve imkan farklı ise de dünün çivisi bugün pilot kalem, dünün tableti bugün kuşe kağıt, dünün çanağı bugün ekran, dünün daktilosu bugün klavye olsa da insanı yazma eylemine götüren şeyin altındaki duygunun değiştiğini sanmıyorum. Dün taşan bir nehrin sonucu karışan arazilerin ölçüsünü tutmak kaygısıyla yazmaya sarılan insanla bugün şirketin cari hesaplarını tutan muhasebecinin kaygısı aynı derim. İnsana ait değişmeyen tek şey hislerdir. Ve hislerin olduğu yerde yazmamak mümkün değildir.
İster kaygıyla tutulan ticari bir hesap defteri, ister öfkeyle karalanan bir başkaldırı duvar yazısı, ister sevgiliye duyulan hasret mektubu…Yaşam şekli değişebilir, yazma şekli değişebilir ama yazmak daimidir.
Dünün Homeros ve Herodotu, Kaşgarlı Mahmut’u, Evliya Çelebisi zamanla Karacaoğlan’a, Sezai Karakoç’a, Nuri Pakdil’e, Sabahattin Ali’ye dönüşebilir. Dünün Alp Er Tunga’sı, İlyada ve Oddise’si, Dedekorkut’u zamanla Leyla ile Mecnun’a, Felatun Bey’le Rakım Efendi’ye, Beş Şehir’e dönüşebilir. Ama en nihayetinde yazmak daimidir. Ne diyor İsmet Özel: “Yazmak da okumak da birer sorumluluktur.”
Sorumluluğun farkında olanları selamlıyorum.
Özlem Korkmaz
20 Kasım 2024
Fot: Özlem Korkmaz