Tekâmül Tembelliği

Tekâmül Tembelliği

Tekâmül Tembelliği

Yıldırım düşer yüreğine, bir alev kopar ki feryadı figan. Kederler bulut, gözler yağmur olmaya başlar. Fakat sönmez bu yangınlar. Çünkü tüm acıların alevini söndürecek yüce bilinç daha keşfedilmedi. İnsan insanı yakan bir kundakçı, en çok kalpler yanar, fakat o, ne görülür ne de duyulur. O, sadece hissedilir. Sezgi, idrake bir güneş gibi doğar, aydınlandıkça gözükmeye başlar enkaz. Tekrar tekrar tohum gibi düşersin toprağa, ömrünü çalıp da sefasını sürenleri görürsün. Öküzün tarlayı sürmesi gibi yarıklar oluşur ruhunda… Çürük tohum gibi çıkamazsın topraktan, o da kendine benzetmeye çalışır seni… Yavaş yavaş yer bedenini, tıpkı ruhunu yiyen insanlar gibi. Evet, topraktandır insan…
Denize sarılır gibi sarılır gözyaşları bedene. Ateşin kendisini güneş sanması gibidir insanoğlu. Dünyayı kendinin aydınlattığını ve her şeyin etrafında döndüğünü sanır. Hâlbuki bir bulutun ağlaması tüm kıvılcımları söndürebilir. Sönersin hiç yokmuş gibi, külden ayak izlerin kalır geriye. Onu da bir gün gür sesli bir sel alır götürür.
Tabiat ne de güzel yaratıcı… Bulutlardan çiçekler yağıyor. Yeryüzü suya dönüştürüyor onları. Renksiz bir kan gibi dolaşıyor toprakta. Bahar bile sözlerini çiçeklerle söylüyor. Gökyüzü toprağı suluyor. Balıkların gözyaşıdır deniz, balıklar ağlamasaydı olur muydu denizler? Belki de gözyaşı besler bizi denizler gibi. Güneş sabahı, mehtap geceyi, yıldızlar birliği, yağmur bereketi, toprak karşılıksız vermeyi, gül aşkı söylüyor. Acaba sen ne söylüyorsun insanoğlu?
Ayağımıza hayal kırıklığı batar, gözyaşları döver bizi. Kör ederler bizi ve görmekten korkan biri oluruz artık. Karanlık ışığı, cahil âlimi sevmez. Bizse her şeyi sevdik, fakat insanlık birden fazlasını sevecek kadar yüce bakışa sahip değil. Tek sevgiler, tek gözler sevgimizin büyümesine engel oldular. Kaybede kaybede bulunamaz olduk. Öyle bir donduk ki güneşi donduracak kadar, öyle bir ağladık ki yağmuru utandıracak kadar. Öyle bir utandık ki yüzümüz gül bahçesi oldu. Öyle yüzsüzleştik ki yüzümüzü bulup bir daha yüzleşemedik. Topuk dikeni gibi batıyor saygısızlık, böyle daha ne kadar ayakta durabiliriz ki?
Çek elini elimizden, çek dilini dilimizden, yükümüz anlayışsızlık, galiba böylesi taşınmaz mallar gibi. Taşınmaz olduklarını bildiklerinden taşıtırlar kendilerini. Demek ki bazılarının ayakları olsa ezmedikleri toprak kalmaz. Ey insanoğlu, hiç gözümüz, kulağımız, dilimiz, kalbimiz, ayağımız bize yük olur mu? Çünkü onlar bizi biz yapan bizden bizdir. İşte üzerimizde ağırlığını hissettiğimiz, taşıdığımız bizden değildir, o artık bir yüktür. Elbisedir, eldir, en değildir. Bizi, bizim organlarımız yaşatır. İnsan, insanın yükünü almalı, ölünce birbirini taşımalı, fakat asla birbirine yük olmamalı. Gözümüz, kulağımız, elimiz olmalı, beraber biz olmalıyız. Toplum olarak bir vücudun organları gibi olmalıyız ki, birbirimize yük olmayalım, hayat olalım. Bir gülüşümüzle, sevgimizle, saygımızla, vefamızla, doğruluğumuzla, adaletimizle…
Durak, durmak için değil varmak için vardır. Duraklar gibi vasıta olmalıyız güzelliğe. Zamanı yönetemezsek, zaman hayatımıza ihtilal yapar ve vaktimizin kölesi oluruz. Ey devrim, özgürlük kokuyorsun! Saniyeler değiştikçe hayat da değişir. Ufak ufak kaybederiz, mesela saniyeler gibi. Günden güle, günden bülbüle, günden gülüşe, günden dirilişe. Nereyedir ufak ufak yolculuğumuz, nereyedir adımlarını saymadığımız hicret? Bilmediğimiz bir vuslatın kavuşma iştiyakıyla yanıyoruz. Herkes nereye biz oraya, insanoğlunun kaderi birdir. Bunu bir türlü anlamaz ve parçalamaya çalışır birliğimizi. İşte kaçışımız insandan insana, dünyadan ahrete. Cehennemden cennete…
Samimiyet yanaklarda açan bir güldür. Onu kokladıkça ruhumuz dirilir, semalar bile yeryüzüne uzanır. Ağaç samimi değilse, toprakta kurur. Dil samimi değilse, kalbe düşmandır, duygular başka kelimeler başkadır. Göz samimi değilse ayakları kayar, gülüşler samimi değilse yanaklara eziyettir. Söz samimi değilse de dile yüktür. Hiç güneşte riya gördün mü? O her sabah vaktinde doğar, sözünün eri olanlar güneş olabilirler. Samimiyet cehennemi cennete çevirir. Kalbi marazalı olanlara şifa olur. İçten olamıyorsak hiçten oluruz. Kâmili insan olmanın yolu samimiyetten geçer. Bu insani yoldan bihaber olanlar hangi yolda yürüdüklerine baksınlar. Yol var cennete, yol var cehenneme, samimiyet yolumuzu aydınlatan ışıktır. İçtenliğimizle varlığa meydan okumaktır.
Velhasıl yavaş yavaş olunur, fakat yavaş yavaş çürümekte var. Gelişim gelişmezse durur. Olamıyorsak bari olmaya çalışalım, olduysak şayet çürümeyelim. Unutmayalım, biz insanız. Bunu hatırlatmak zorunda kaldığım için özür dilerim. Çiçekler kalbinden doğurur meyveleri. Toprak bağrından çıkartır nice fidanları. Gonca gül açınca gülümser. Dünya, güneşe tevazuyla eğildi de mevsimler böyle doğdu. Tekamül yoksa; tembellik, anlayışsızlık, ilimsizdik, görgüsüzlük, cehalet, rezalet, kargaşa vardır. Bu fetret fetihlere gebedir. Doğum yok ise son yakın demektir. Tekâmül bizi terk etmeden ona sarılmalıyız. O vakit farkındalık meyvelerini verecektir. Kör değiliz, o halde artık görelim. Kör değiliz, fakat hâlâ bir şeyleri göremiyorsak, evet, o halde kesinlikle körüz. Eh boşuna dememişler: “Körler sağırlar birbirini ağırlar!” diye.
Şenol Tombaş

Bu yazıyı okudunuz mu?

Gülistan

Gülistan Bülbül, dağda salına salına gezerken, güzeller güzeli bir gül fidanına rastladı. Gülün renginin kırmızısı, …

Bir yanıt yazın