Okuma Fukarası
Yazının icadı diye bir kavram var? Yazı ya da diğer bir söylemle yazmak dediğimiz eylem bir icat ürünüdür. İcatlar ise insanın hayatında lüzumlu görülerek dolayısıyla ihtiyaçlar doğrultusunda var olmuştur. Tarihin ilk çağlarından bu yana neye bakarsanız bakın muhakkak bir gereksinime dayalıdır. İster tekerleğin icadı olsun ister yaraların dağlanması metodu olsun isterse maddenin işlenmesi… Yazı da tıpkı bunlar gibi insanoğlunun hayatındaki mevcut bir eksikliği kapatmak, kısıtlılığı gidermek nitekim hayatı kolaylaştırmak amacıyla başvurulan bir araç olmuştur. Eminim eline ilk yazı aracını alan kişi bir nokta kadar dahi olsa bir zemin ya da nesne üzerinde bıraktığı izin bu kadar değerli bir şey olacağından haberdar değildi. Ama bazen bizlerin de bu nimetin haberdarlığından emin olamıyorum. Halbuki zaman içerisinde çağların, dönemlerin sunduğu koşullara uygun olarak evrilen yazı ve onun akabinde “Bu ne demek?” diye belki de başlayan okuma eylemi bugün hepimizin kendilerini minnet ve rahmetle anacağı büyük bir buluştur, icattır.
Yazmak olmasaydı okumak olur muydu? Bir şey okunmayacaksa yazmanın anlamı olur muydu? gibi birbiri içerisinde iki bilinmeyenli bir denkleme dönüşen sorularımı kendime yöneltmekten ziyade şunu sormak isterim: “Yazan yazdı, yazılan yazıldı peki niçin yazılmış olan okunmalı?”
Öncelikle insan fıtratı hep gereklilik ve lüzumluluk üzerine program edilmiş. Beyin yapımız ister istemez bir şeyleri ihtiyacımızı karşılıyor ise yapmak için bizi harekete geçirme taraftarı. Eğer bir şeyin işimize yaramadığını görüyor isek onu devam ettirme noktasında giderek motivasyonumuzu kaybediyoruz. Bu konuda kendimizi bilirsek sanırım bizi motive edecek kaynağa ulaşmak da kolay olur.
Bir kere hiçbir şey boşa yazılmış değildir. Onu yazan kişi muhakkak kim olursa olsun bir amaca hizmet ediyordur. İster yazan kişi yemek yapan bir aşçı olsun ister mahalle yöneten bir muhtar olsun ister popüler olmaya çalışan bir yazar olsun ister sevdiğine haykırmak isteyen bir şair olsun. Her yazan bir amaca hizmet etmektedir. Biz elimize aldığımız her metinde bir kere birilerinin amacını, hedefini, niyetini, duygusunu, düşüncesini görüyoruz yani bir kere satır aralarında insan tanıyoruz. Bu bir…
İkincisi; yazılan metin yazı, şiir, deneme, roman öykü ya da tekerleme her ne ise bize yazıldığı dönemin insan ve toplum yapısı, beğenisi ve zevki hakkında bir fikir sunar. Bu iki…
Üçüncüsü; okunan her ne ise içinde muhakkak düşünmemize sebep olacak bir şey barındırır ve o an kendi mevcut daralmış düşünce ağımızdan sıyrılıp yeni düşünce yollarına zihnimizi açmış bir nevi düşünsel bir yolculuğa çıkmış oluruz. Bu bazen bir patika yolu bazen sahil yolu bazen otoban bazen de şehrin trafikle kaplı bol şeritli bir yolu olabilir. Ama bu yolculuk muhakkak okuma ve düşünme konusunda sürüşümüzü geliştirmemize katlı sağlayacaktır.
Dördüncüsü; insan zihni görme odaklıdır. Gördüğümüzü hafızaya alma ve onu kullanma, tekrarlara bağlıdır. Zaman içerisinde kullanmadığımız ve günlük hayatta rutine bağlayıp benzer kelimelere hapsettiğimiz dilimizi geliştirmenin en güzel yolu dili metinlere harmanlayan okumalar yapmaktır. Yaptığımız okumalarda yeni ya da unuttuğumuz kelimeleri yineleyerek çeşnili bir konuşma becerisi elde edebiliriz. Bu da dört…
Beşincisi; düşünce ve dil alışkanlığı gibi duygularda kullanılma sıklığına göre hayatımızda yer alır. Kullanmadığımız ya da geri planda bıraktığımız duygumuzu hatırlamanın yine en dile dişe dokunur yanı okumalar yapmaktır. Acımayı, şefkati, merhameti barındıran bir hikayede; sevgiyi, sevdayı, aşkı öven bir şiirde; ahlakı, edebi, terbiyeyi öğütleyen bir romanda; korkuyu, tedbiri, temkinli olmayı savunan bir kıssada bu duyguları gün yüzüne çıkarmak bunlar üzerinde yeniden düşünmek mümkündür. İnsan duygularıyla vardır.
Altıncısı bilgi; içerisinde bulunduğumuz çağa ismini veren bu şeyi yani bilgiyi en sağlam şekilde alabileceğimiz bir yöntemdir okumak. Akademik tezler, edebiyat dergileri, kültür yazıları, ansiklopediler, tarihi kitaplar, makaleler, denemeler, gezi yazıları bilgi dağarcığımızı geliştirmenin ve oturduğumuz yerden bilgiye ulaşmanın en kolay yöntemlerinden biridir.
Yedincisi; araştırma evet okuyarak araştırma becerimizi geliştiririz. Bir şeyleri nasıl bulabileceğimiz hakkında kendi metodumuzu edinmiş oluruz.
Sekizincisi; okumak yalnız kalmayı becermenin de en güzel yoludur. Bugün çağımızda yalnızlık en büyük korku olmuştur. İnsanlar yalnız kalmamak için hiç kendilerine uymayan kişilerle arkadaşlık yapmak zaman geçirmek mecburiyetinde hissetmektedirler. Ancak kitap okuyarak yalnız kalmayı insanın kendiyle ya da bir kitabın refakatiyle baş başa bulunmayı öğrenmesi gayet mümkündür.
Dokuzuncusu, okumak sabrı öğretir. Tamamlama, başlayıp bitirme, dikkatini yoğunlaştırma, odaklanma, dış dünyadan uzaklaşma gibi birçok kazanımlara kapı aralar. Nitekim okumak sabır işidir.
Onuncusu, on birincisi, on ikincisi gibi daha onlarca madde ekleyebilirim ancak insanın okumak için bir de kendi içine doğru bir motivasyon bulması gerekir. Kimi yanında taşımaktan kimi elinde tutmaktan kimi başucunda bulundurmaktan kimi yastığının altına koymaktan kimi kütüphanesini çoğaltmaktan kimi kapağına bakmaktan kimi sayfalarını karıştırmaktan huzur bulabilir ama her ne olursa olsun yazı belli bir ihtiyaç doğrultusunda var olagelmiştir ve eğer okunmayacak olsaydı yazmak niçin olsundu ki. Demek ki okumak da en az yazmak kadar bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç insanın var olduğu her zaman da olacaktır.
Bir zamanlar bir kitaba sahip olmanın zenginlik sebebi sayıldığı, kitapların elle çoğaltıldığı ve bir kitabı eksikliğinden dolayı bir kişinin edinip çevresine topladığı kişilere okuyup diğerlerinin dinlediği meclislerin bulunduğunu unutmayalım. Kütüphanelerin kitapların zenginliği içinde olduğumuz bu çağda okuma fukarası kalmayalım.
Okur kalalım…
Özlem Korkmaz
20 Temmuz 2024
Fot: Özlem Korkmaz