Ne Gündü Ama!
İşim gereği bilgisayar başında çok fazla vakit geçiriyorum ve gözlerim yoruluyor. Ben de devlet hastanesinden göz hastalıkları bölümüne randevu aldım. İki hafta yoğunluğun bitmesi için takip ve sistemin açılıp kabul etmesini, iki hafta kadarda ileri tarihe verilen randevu gününü bekleme derken bir ay gibi bir sürede bugün muayene olabildim. Kendimi şanslı hissediyorum çünkü duyuyorum ki bir türlü randevu alamayan, büyük sıkıntılar yaşayan vatandaşlar var.
Muayene sonrası verilen gözlüğü almak için gözlükçüye gittim. Reçetemi verdim, sıradan bir çerçeve beğendim, camlarıyla beraber çıkan fiyat beni şaşırttı çünkü ödediğim tutar SGK’nın gözlük için vatandaşa verdiği tutarın çok çok üstündeydi. SGK vatandaşın gözlüğünü mü karşılıyor yoksa o gün için vatandaşa yol parası mı veriyor? Anlamadım.
Sonrasında işe gitmem gerekiyordu. İşe gidiş geliş saatlerinde trafik olabilir ama trafiğin zirve yaptığı saatler olmadığı halde trafik yoğundu ve bu yüzden işime bir hayli geç gittim. Dünyanın en güzel ve en önemli şehrinde trafik sorunu ne olacak, ömrümüzden çalan İstanbul trafiğine yetkililer ne gibi önlemler alıyor? Bilmem ama trafik sorunu toplu taşımayla çözülecek gibi gözükmüyor, üstelik trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı da her geçen gün artıyor.
Mesaim bitti iş çıkışı yine yola koyuldum. Yine trafik! Strese girdim çünkü derse geç kalmıştım. Neyse ki kazasız belasız kursa ulaştım, derse girmeden önce bir şişe su almak için kursun karşısındaki markete girdim. İçecek reyonunun hemen arkasında bir anne ile kızının kısık sesle konuşmalarına istemeden kulak misafiri oldum. Ellerinde birkaç parça ürün şu kadar paramız kaldı diyorlar hesap yapıyorlardı. Belli ki almak istedikleri ürünlere paraları yetmiyordu. Ne yazık ki çoğu vatandaşımızın ekonomik açıdan imkanları kısıtlı, alım gücü düşük ama en azından insanlar temel ihtiyaçlarını karşılarken zor durumlara düşmemeli, ekonomi bu derece kötü olmamalı, vatandaş yokluk içinde yokluk yaşamamalı… Tarifsiz üzüntü içinde marketten çıktım ve derse girdim.
Ders çıkışı koşturarak metro istasyonuna indim. Turnikelere doğru yürürken kulağıma bir dönem hit olmuş yabancı bir şarkının sözleri ve melodileri geldi. Orta yaşlı bir kadın müzisyen gitar çalıyor, şarkı söylüyor birkaç gençte onu dinliyordu. Şarkı sevdiğim ve uzun süredir dinlemediğim bir şarkıydı durdum ve ben de dinlemeye başladım. O an kadın müzisyen ile göz göze geldik ve şarkının nakarat kısmında bende ona eşlik ettim. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Şarkı bitince fark ettim ki aynı heyecanı hissedenler yanımızda kalabalık oluşturmuştu ve metro istasyonunda büyük bir alkış koptu.
Müzik molası ardından gelen metroya bindim. Her zamanki gibi oturacak yer yoktu, metro tıka basa doluydu. Birkaç durak sonra iki çocuk bindi büyük olanı melodika çalıyor küçük olanı ise para topluyordu. Elbiseleri ayakkabıları yırtık pırtık, elleri yüzleri kir içinde, geceye yakın bir saatte dilendiriliyorlardı. Çantamdan çıkardığım gofreti küçük çocuğa uzatınca önce şaşırdı sonra sevinçten havalara uçtu, elimden aldığı gibi yanındaki çocuğa gösterdi. O ana şahit olan birkaç yabancı turist ve yanımızdaki yolcular gülümserken benimse gözlerim doldu. Neredeydi çocuk hakları? Aileleri tarafından dilendirilen ya da çetelerin eline düşen o zavallı çocukların ne olacak yarınları? Dilencilik yasakken dilendirilen çocukları kim kurtaracak, o çocuklara kim sahip çıkacak, kanayan bu yara sürekli mi kanayacak?
Metrodan indim yürüyen merdivenlerden çıkarak evime doğru yürümeye başladım. Vakit kazanmak için kestirme yoldan caminin bahçesinden geçerken banklarda yatan birkaç evsiz insan gördüm. Onlara üzülerek halime şükrettim. Bu durumdaki insanlara kar yağdığında barınmaları için bir yer verildiği gibi sürekli kalacak bir yer verilse, içlerinde hasta olanlar tedavi ettirilse, çalışabilecek durumda olanlara iş verilse ne olur yani çok mu zor bir şey? Diyerek kendi kendime sordum. Üstelik evsiz insanları toplasan sayıları da çok değil. Ya bunu düşünen yok ya da bu insanları düşünen yok!
Artık evime iyice yaklaşmış oturduğum sokakta yürürken, buruk hislerle günün muhasebesini yaptım. Evime girer girmez kâğıdı kalemi elime aldım. Hem yorucu hem hüzünlü, ne gündü ama!
Fark ettim ki metroda eşlik ettiğim şarkının nakaratı dilimde hala.
Ümit TÜKENMEZ
Nisan 2024