Çocuk! Kaldır Ellerini!

Çocuk! Kaldır Ellerini!
Mehmet Mücahit Yurteri
Merhaba değerli okurlarım. Hangimiz çocuk sevmez ki?.. Kuşkusuz hepimiz çocukları çok severiz. Çocuklarımızı bağrımıza basarız, kollarız, iyi yetiştirmeye çalışırız. Çocuk bizlerin yarını, ülkelerin yöneticileri, kısaca insanlığın geleceği ve devamıdır. Çocuk… Çocuk yaşam sevincidir… Çocuk masumiyettir… Çocuk saflıktır… Çocuk dürüstlüktür.. Çocuk gelecektir… Çocuk katıksızdır… Çocuk yalan bilmez… Çocuk bildiklerini çekinmeden söyler… Çocuk korkusuzdur… İşte o masum, o temiz, o korkusuz çocuğun; gözlerinde hüzün, tedirginlik ve de korku varsa eğer, bu biz büyüklerin affedilmez davranışlarından kaynaklanmasının yanı sıra, emperyalizmin yayılmacı politikalarından, hırslarından, acımasızlıklarından, kendi çıkarlarını ön planda tutmalarından da kaynaklanmasını göz ardı edemeyiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu konuya değinmemin sebebine gelince, bu gün sahilde gezinirken bir an için annesini kaybeden üç dört yaşlarındaki küçük çocuğun gözlerinde gördüğüm o keder, o bilinmezlik, o korkunun büyüklüğüydü. Neyseki o küçüğüm annesine kavuştu ve o korku yerini ışıltılı gülüşlere bıraktı. Ama bu her zaman bu şekilde sonuçlanmıyor. Bundan beş yıl önce, dünya kamu oyunu derinden yaralayan ve beni de çok etkileyen, halen de unutamadığım bir olayı tekrar hatırlatmak isterim.
Gazateci Osman Sağırlı’nın 2015’de Türkiye yakınındaki Atme Mülteci Kampı’nda çektiği Suriye’li kız fotoğrafı beni derinden etkilemiştir. Sadece beni mi?.. Eminim tüm duyarlı kişileri etkilemiştir. O fotoğraf tek bir kareyle her şeyi anlatmaktadır. Osman Sağırlı dört yaşındaki bir kız çocuğunun resmini çekmek ister. Çocuk fotoğraf makinasını silah sanarak büyük bir kaygı ve korkuyla ellerini havaya kaldırır ve teslim olduğunu gösterir. Bu artık, “İşte sözün bittiği yer…” dedirtmiştir insanlara… Konuşmak için, harfler, kelimeler, cümleler kuramadığımız, o anda yüreğimizin en derininde duyduğumuz acının ânıdır o kare…
***
Savaş… İsmi bile tedirginlik uyandıran, insanları bilinmezliklere sürükleyen, yenilmez korkular içinde bırakan beş harften oluşan bir kelime… Ancak anlamı anlatılmayacak kadar büyük bir kelime… Dile getirildiğinde bile insanlarda travmaya yol açan kelime… Fakat günümüzde savaş kelimesini o kadar çok duyuyoruz ki, artık insanlar için bu kelime sıradanlaştı. Hâlen günümüzde 40 bölgede süren çatışmalar devam etmekte… Ve bizler bu kıyımları izlemekle kalıyor, tepki bile gösteremiyoruz. Gösterenlerin sesleri de saman alevi gibi parlayıp, sönüp, kayboluyor.
1947’den beri Keşmir’deki çatışmalar, 1948’den beri Myanmar’da kesilmeyen iç savaş, 1948’den beri İsrail- Filistin çatışmaları, 1955’den beri süren Kuzey- Güney Kore çatışmaları, 1964’den beri Kolombiya’daki çatışmalar, Batı Sahra’da 1970’den beri süren savaş, 1969’dan beri Filipin’lerde süren çatışmalar, milyonlarla ifade edilen ölümlere sebep olan çatışmalardan sadece bir bölümü… Burada hepsini saymak istemiyorum… Bu çatışmalar ülkeler için büyük bir yıkıma, onarılmaz yaralara sebep olmuştur. İnsanlar yakınlarını eşlerini, çocuklarını kaybetmişlerdir. Hele sakat kalan insanlar, hayatları boyu bu travmayı yaşayacaklardır nefes aldıkları müddetçe… Ancak bu savaşlarda en büyük darbeyi çocuklar almışlardır ve almaya da devem etmekteler hâlâ…
Bu gün dünyanın büyük emperyalist devletleri II. Dünya Savaşı’ndan sonra onlarca ülkede gerek işgal, gerek darbe gibi silahlı operasyonlarda 20 milyondan fazla insanın ölümüne yol açmışlardır. Milyonlarca insanın evsiz kalmasına yol açmışlardır. Milyonlarca insanın işsiz, aşsız, muhtaç olmasına yol açmışlardır. Operasyon yapılan ülkelerin, tüm kaynaklarını yok ederek yaşanmaz hale getirmişlerdir…
***
Peki saldıya uğrayan ülkeler emperyalizme karşı ne yapmışlardır?.. Bu ülkeler, emperyalist ülkelerden bir talepte mi bulunmuşlardır?.. Hayır… Emperyalist ülkelerin kaynaklarına mı saldırmışlardır?.. Hayır… Emperyalist ülkelerin toplum yapısını mı değiştirmeye kalkmışlardır?.. Hayır… Emperyalist ülkelerin inançları ile mi oynamışlardır?.. Hayır… Peki ne yapmışlardır saldırıya uğrayan ülkeler?.. Hiç bir şey… Peki neden saldırıya uğramışlardır ve hâlen uğramaktalar?.. Ellerinde bulundurdukları enerji kaynakları, değerli madenler ve stratejik konumları nedeniyle…
Şimdi bir insan, başka bir insanın malına, mülküne, göz koysa, gasp etmeye kalksa ne olur?.. O insan güvenlik güçleri tarafından tutuklanır, yargılanır, hapse atılır. Bir insan başka bir insanı yaralarsa, öldürürse ne olur?.. Yine güvenlik güçleri tarafından tutuklanır, gerekli cezayı da alır. Peki güçlü devletler, güçsüz devletlere saldırarak, onların dolaylı da olsa enerjilerine, kıymetli madenlerine el koyduklarında ne gibi yaptırımlarla karşılaşıyorlar?.. Hiç… Peki bu aç gözlülük, zorbalık değil mi?.. Güçlü ülkelerin ben her şeyi yaparım demeleri hakları mı?.. Şimdi bazılarınızın “Birleşmiş Milletler var ya…” diyeceğinizi biliyorum. Evet… Birleşmiş Milletler var… Yaptırımı var mı?..
***
Yine savaşa dönersek… Evet… Savaş, büyük bir yıkım demektir. Savaş, ülkelerin tüm varlıklarıyla çökmesi demektir. Savaş, İnsanların ölmesi, sakat kalması, yakınlarını kaybetmesi, tüm her şeylerinin yok olması demektir. Ama en acısı da geleceğimiz olan çocuklarımızı yitirmemiz demektir… Savaşta en büyük zulme uğrayanlar ise çok acıdır ki her zaman çocuklar olmuşlardır… Bu zulm günümüzde de devam etmektedir ne yazık ki… O gülen gözler, artık korkuyla bakmaktadır dünyaya… Çevresini yeni yeni tanımaya başlayan üç dört yaşındaki çocuklar; bombayı, uçağı, tankı, ölüm kusan silahları tanımışlardır. O küçük bedenler ölümü öğrenmişlerdir… O çocuklar babalarını kaybetmeyi öğrenmişlerdir. O çocuklar annelerini kaybetmeyi öğrenmişlerdir… O çocuklar annesiz babasız kalmanın yalnızlığını öğrenmişlerdir. O çocuklar sakat kalarak yaşamayı öğrenmişlerdir. Hele hele en acısı, en yürek parçalayanı ise o çocuklar, o küçümenler silahlı bir askere ellerini kaldırararak teslim olmayı öğrenmişlerdir… Ne yazık ki gelecekte de dünya çocuklarının bu durumlarla karşı karşıya kalma tehlikesi her zaman var… Ve var olmayada devam edecektir.
Yerküremizdeki savaşların sona ermesi ve barışın gelmesi insanların ortak fikri olmalıdır ve bu uğurda tüm sivil toplum kuruluşları ellerinden gelenin fazlasını yerine getirmelidir. Ve en büyük dileğim dünya çocuklarının ellerini kaldırarak teslim olmayı öğrenmemesidir. Sevgi ve barışla kalın…
Ağustos, 2020

Bu yazıyı okudunuz mu?

İnziva

İnziva Yalnızım; Düzen bozulmuş insanlar şaşırmış. Yalnızım; Gerçek dostluklar tarihe karışmış. Yalnızım; Dünyada sevginin yerini …

Bir yanıt yazın