Alın Teri…

Alın Teri…

Merhaba değerli okurlarım… Kısa bir aradan sonra yine sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyduğumu dile getirerek yazıma başlamak istiyorum. Malumunuz üzere son günlerde gerek yazılı medyada, gerek görsel medyada yolsuzluk iddiaları, yolsuzluk haberleri almış başını gidiyor. Bizler, sade vatandaşlar, bu kirli haberleri şaşkınlık içinde izliyor neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar veremiyoruz. Gün geçtikçe güvenimizi, inancımızı, kaybetmekle kalmıyor herkese, her olaya, her kuruma karşı kuşkuyla bakmaya başlıyoruz. Bunun akabinde de geleceğimizi göremiyor, haliyle karamsarlığa kapılıyoruz. Hattâ ne yazıktır ki psikolojileri bozulup depresyona bile girenler oluyor ve ne yazık ki sonucu üzücü biten durumları kaygıyla izlemekle kalıyoruz… Canımızı sıkan bu haberler karşısında ben de bu yazımda yolsuzluk üzerinde biraz durmak istedim… Peki yolsuzluk nedir?.. Bu kelimeyi görevi kötüye kullanma, usulsüzlük, nizamsızlık, yanlış tedavi, gayrimeşruluk, zimmet, suistimal, sahtekârlık, irtikap kelimeleriyle açıklayabiliriz… Peki bu haberler bizleri derinden etkileyerek, ümitsizliğe kapılıp, “Böyle gelmiş böyle gider…” diyerek kenara çekilip pes mi etmeliyiz?.. Tabii ki hayır… Elimizden geldiği kadar, üzerimize düşen neyse yerine getirerek yolsuzluklara karşı durmalıyız…
***
Sevgili okurlarım… Bu sıkıcı, kirli, insanları karamsarlığa sevk eden yolsuzluk davranışlarına karşı yine insanları rahatlatan, geleceğe ümitle bakmasını sağlayan, “Böyle insanlar oldukça yıkılmayız her zaman ayakta kalırız…” düşüncesini hepimize aşılayan, ümitlerimizi her daim canlı tutan bir davranış da var elbette ve bunu açıklayan bir kelime de… Evet… Dürüstlük… Dürüstçe kazanılan, alın teri ile elde edilen değerler… Alın teri ile dürüstçe, hilesiz, namusunla kazanılan bir paranın insana verdiği mutluluk hiç bir şeyle kıyaslanabilir mi?.. Böyle bir insan çevresine, dostlarına, çalıştığı kuruma zarar verebilir mi?.. Böyle bir kişiye herkes güvenmez mi?.. Bu sorulara düşünmeden hepinizin evet diyeceğinizi biliyorum. Fakat burada üzülerek bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Herkes olmasa bile bazı kişiler, namusunla, dürüstçe, alın teri ile kazananlara burun kıvırıp, “Aptal adam… Elindeki imkânlarla neler yapabilir ama aptal işte…” diye küçümseyenler yok mu?.. Var tabii… Ancak bu kişileri fazla ciddiye almamak gerekir. Ne de olsa onlar yolsuzluğa yatkın kişiler olduklarını düşünceleri ile ilân ediyorlar zaten…
***
Her zaman takdirle karşılamışımdır dürüst insanları… Alın teri ile para kazanan kişilerin işleri; zor kazanç sağlayan işler olabilir, küçük esnaf olabilirler, işçi olabilirler, memur olabilirler, patron olabilirler… Hangi konumda olurlarsa olsunlar namusuyla, dürüstçe çalışmaları hem kendilerini hem çevrelerini mutlu etmiştir her zaman. Böyle kişiler takdir edilmez mi?.. Elbette edilir… Bu kişiler bulundukları ortamda güvenilen kişiler olmuşlardır her zaman… Orta yaşı geçmiş birçok insanımız hatırlar… İşi olan, gezmeye giden annelerimiz mahalle bakkalına, mahalle kasabına evlerinin anahtarını bırakıp, okuldan gelen çocuklarının karşılamasını istiyorlardı… Neden?.. Çünkü esnafın dürüstlüğüne güveniyorlardı da ondan. Birbirimize söylemiyor muyuz?.. “Kardeşim, filanca esnaftan alışveriş yap…” neden?.. Güveniyoruz da ondan… Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Birbirimize, şu kurum, şu işletme diye güvendiklerimizi sıralamıyor muyuz?.. Oysa toplum olarak bu kadar güven duymamak, bu kadar kuşkulu olmak normal mi?.. Normal değil elbette… Bilakis tam aksi olması gerekir. Bu durumu tersine çevirmek ancak çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren dürüstlüğü öğreterek, onları değerli insanlar olarak yetiştirmeye gayret ederek mümkün olur…
***
Sevgili okurlarım… Sizlere gençliğimde tanıdığım bir kişi ile yaşamış olduğum bir anımdan bahsetmek isterim. Uzun yıllar önce bir handa mağazası olan arkadaşıma bir süreliğine yardıma gitmiştim. Burada mağazalara sırtında kendi ağırlığının kim bilir kaç katı ağırlığındaki yükleri taşıyıp duran orta yaşı bir hayli geçmiş, neredeyse yaşlı sayılabilecek bir kişiyle tanışmıştım. Sıcak bir yaz günü bizim mağazaya da yük getirmişti. Yüklerini bıraktıktan sonra verdiğimiz parayı alıp dükkânın önündeki sandalyeye oturmuştu. O tertemiz alnından boncuk boncuk ter akıyordu. Kuşağından çıkardığı para kesesine verdiğimiz parayı koyarken gözleri ışıl ışıl parlıyor, tatlı bir gülümseme ile sanki bütün yorgunluğunu unutmuşa benziyordu. Benim kendisini izlediğimi görünce “Delikanlı, şu gördüğün semerle sırtımda ne yükler taşıdım bir bilsen… Ama alın terimle kazandım. Bir lokma haram yedirmedim çocuklarıma… Hem biliyor musun?.. Gördüğün bu semer, üç çocuğumun üniversitede okumalarını sağladı. Eh artık benimde yavaş yavaş kenara çekilme vaktim geldi…” demişti. Çok etkilenmiştim. Ve hayatta en güzel şeyin, namusunla, dürüstçe, alın teri ile kazanılan para olduğunu yaşayarak görmüştüm…
***
Sevgili okurlarım… Dedemin babama, babamın bana, benim de oğluma aktardığım en büyük miras dürüstlük olmuştur. Oğlumun da kendi çocuklarına aktaracağından eminim. Hepimizin en büyük gayesi, çocuklarımıza ufak yaşlardan itibaren dürüst olmayı öğretmenin çok önemli olduğu gerçeğidir. Aslında bu sorumluluğun tüm toplumun görevi olduğunu düşünüyorum. Ailelerden başlamak üzere öğretmenlerin, yöneticilerin, hükümetlerin çocuklarımıza, gençlerimize dürüst olmayı, namuslu olmayı, alın teri ile kazanmayı her durumda, defalarca tekrarlayarak öğretmenin en baştaki görevleri olduğuna inanıyorum. Temiz yarınlara ancak bu şekilde ulaşabileceğimizi umuyorum…
Değerli okurlarım, gelecekte toplumumuzda namuslu, dürüst insanların çoğalarak temiz, yolsuzluklardan arınmış bir toplum olmayı başaracağımıza güveniyor ve yeni dünyada saygın ülke olarak yerimizi alacağımıza inanıyorum. Ve ardından güzel günlerin geleceğini ümit ederek bu yazıma son veriyorum.
Herkese sağlıklı, mutlu, huzurlu, yolsuzlukların olmadığı temiz günler dilerim… Kucak dolusu sevgilerimi sunarım…
Temmuz 2021

Bu yazıyı okudunuz mu?

İnziva

İnziva Yalnızım; Düzen bozulmuş insanlar şaşırmış. Yalnızım; Gerçek dostluklar tarihe karışmış. Yalnızım; Dünyada sevginin yerini …

Bir yanıt yazın