Boğazım düğüm düğüm olmuş içimdekiler dereler gibi taşmış, yolları sel basmış her ne varsa önüne katıp sürüklemiş bir kenara fırlatıp atmış gibi hissediyorum. Bakıyor, görüyor, duyuyor ve her şeye karşı yine de iyi bir şey olur mu? diye kendime sorup duruyorum.
Hepimizin geleceğe dair endişeleri ve bir umut ta olsa bekleyişleri vardır. Olacak elbet olacak ama nasıl olacak ta güzel bir şeyler bizleri bulacak!.. Hayata karamsar bakan biri olmadım hiç bir zaman fakat içinde bulunduğumuz şartlar ve dünyanın gidişatı ister istemez sorgulatıyor tüm bunları. Nereye baksak; savaş, gerginlik, adaletsizlik, cinayetler, gasplar, hayat pahalılığı vs. Saymakla bitmeyen nedenler…
Bizlerin hayata “merhaba” dediği zamanlar, çocukluğumuz, ilk gençlik yıllarımız, o zamanlarda ki yaşantılarımız neredeyse ütopya oldu. Teknolojinin gelişmesi, hayata kolaylıkları sunarken diğer yandan da hayatımızı farklı yerlere taşıyarak bizleri de insani değerlerimizden uzaklaştırdı ne yazık ki. Birbirimizin yüzüne değil elimizde ki telefonlara bakar olduk. Muhabbet etmek yerine birbirimize reels videoları atar olduk. Konu komşu birbirine oturmaya gitmek yerine; gittiği mekânlarda yediğini içtiğini sosyal mecralarda fotoğraflar eşliğinde paylaşır oldu. Kaç kişi kaldık ki bayram da toplu mesaj yerine el öpmeye giden? Korkarım değerlerimiz değer kaybediyor ve güzelliklerimizi kendi ellerimizle bizler yok ediyoruz.
Çocuklar sokaklarda oynamıyor artık, birbirleriyle bilgisayar oyunları sayesinde arkadaşlıklar kuruyorlar. El ele tutuşmadan, ebelemece nedir bilmeden, sessiz sinema oynamadan. Gülüşerek apartmanın önünde çekirdek çıtlatmadan büyüyorlar. Gerçekliği yaşamadan sahte bir dünyada sanal kahramanlara hayranlık duyarak, sonrasında da fenomen abla ve ağabeylerinden öğrendiklerini uygulamaya, onlar gibi ağızları burunları yer değiştirerek konuşup özentili sahtelikle birey olup hayata karışıyorlar. Gençlerin bir çoğu ne yazık ki ahlak yoksunu!..
Nerede ve nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen ve büyüğe saygıyı, hoşgörüyü “ben de yaşım kaç olursa olsun, bireyim” diyenler var artık. Toplu taşıma da yaşlı insanlar ayakta zor dururken yayılarak oturmayı kendinde hak görenler en basit örneği bu söylediğim davranışın. Ben ve benim gibi çoğu kişi gözlemliyoruz tüm bunları maalesef. Sapkın düşünceler, kılık kıyafet biçimsizliği, özgürlük ve modern yaşam adı altında topluma enjekte edilen yanlışlar ve uygulanışı; günümüzün acı ve görünen gerçeği.
Yazılarımın birçoğunda bu tür şeylerin altını çiziyorum ve çizeceğim çünkü ben böyle bir yaşamın, bizleri içten içe yıkıp yok etmesini istemiyorum. Mutlu insanlar, başarılı ve geleceğe hizmet edecek sağlıklı nesillere geleceğimizin emanet edilmesi için duyduğum endişeleri dile getiriyorum.
“Güzel bir şey olur mu?” diyerek her yeni güne umutla uyanıyorum. Sağlıklı ve mutlu kalın diyerek günü yaşamaya gidiyorum.
Tülin Erol
Eylül 2024/ İstanbul