Acılarımızla Yüzleşmek
Sevgili okurlarım zamanı durdurmak ne mümkün. Bizim elimizde olmadan su gibi akıp geçiyor, iklimlerde ekosistemin esiri olarak döngüsünü ona göre sürdürüyor. Biliyorum sizlerden çok ayrı kaldım. Zamanın kayıplarımı ve acılarımı, hasretlerimi hafifleteceği düşüncesiyle durağan bir sürecin içine girdim. Oysa sizlere yazılarımda ve söylemlerimde sevinçlerin paylaşıldıkça arttığını, üzüntülerin paylaştıkça azaldığını söyledim durdum.
Pek çok okurum şiirlerimi ve yazılarımı özlediklerini yazmışlar, çok mutlu oldum. Değer vermek yüce bir duygu, değer görmek ise ruhu onarıcı, Hep var olun sağlıkla iyi günler görün isterim.
Kendi iç dünyamızı onarmak ona hangi yaşam yolculuğunu seçeceğini göstermek çok zor. Ama gerçek tamir buradan başlıyor. Boynumuza binen ekonomik yük, siyasi gündemler derken gelecek kaygıları tavan yapıyor. Hayata bakış açımızda değişiyor.
Babamızın bakım sürecinde odasının camından baktığımızda doğumhanenin giriş kapısını görüyorduk. Varlık ve yokluğun, ölüm ve doğumun, sevinç ve üzüntünün, bu kadar burun buruna olduğunu gözlemleyerek yaşadık. Bizim için acı bir tecrübe olsa da yaşam denilen uzun yolculuğun son durağına zamanlı ya da zamansız biz de konuk olacağız. Bu nedenle acılarımızla yüzleşmek zorundayız. Bunun sonucunda kendimizi onarmış olacağız.
Acılara cephe almadan, söylenmeden, ondan korkmadan, gerçeğin gözleriyle, açık kalbiyle, yargısız zihnimizle bakmalıyız. O zaman kişi acının içinden geçer ve içinde gizli kalan o duyguyla yüzleşir. O zor anı yaşar, sonrasında birey farklılaşır, değişir.
Geçmişte olan iyi şeyleri hatırlamak için hafızamızı seçici, yaşantımızı sürdürmek için mantıklı sağduyu, gelecekle yüzleşmek içinse yaşama ışık saçan iyimserliği elden bırakmamamız gerekiyor.
Kaygılarımız, ayrılık acılarımız, gelecek endişemiz, toplumsal olaylar, doğal afetler, kayıplarımız depresyon etkisi yapabilir. Bu da fiziksel çöküşe yol açabilir. O nedenle yaşamda rotamızı değiştirip, sevdiğimiz işlere ağırlık vererek, geçmişin izlerini silemeyeceğimizin farkına varıp, kendimizde farkındalık oluşturmamız gerekiyor. Çünkü kendi öz ihtiyaçlarımız, yaşamak istediğimiz bugünümüz, yarınımız var. Yaşadığımız her an her dakika çok kıymetli. Biriktirdiğimiz güzel anları hafızamızda seçip, geçmişi saygıyla anmalıyız.
Başka bir açıdan bakarsak, süregelen geleneksel kültürü benimseyen insanlar bundan sıyrılıp kendi varoluş sorumluluğunu alınca “kimlik bunalımı” denilen olgu yaşanabilir. Yaşadığımız olayların ne olduğu önemli değil, olayların o kişi tarafından nasıl yaşandığı önemlidir. Gerçek kimliği orada ön plana çıkar. Bu noktada kendini keşfetmek ve mücadelesini ona göre vermek zorundadır. Yoksa sürüklenir gider hayatın acımasız boyunduruğunda.
Demek istediğim hayatın acıları kadar sevinçleri de var. Nasıl ki mevsimler periyodik olarak değişiyor. Onların da kendine göre dili ya da bizim onlara yüklediğimiz misyonları var. Bahar gül bahçesine çevirir gönlümüzü, kış üşütür ama direnç verir bedenimize, sonbahar ağlatır ama aşkın büyüsü sizi mest eder, yaz rahatlatır ama kor aleviyle dağlar içinizi. Tüm bu evrelere rağmen yaşamak gibi bize verilen mucizevi yolculukta yerimizi alabilmek ne keyifli.
Bu sene babalar günü ilk kez babamsız geçti. Bayram da yakın. Babanıza, annenize sıkı sıkı sarılın tüm sevdiklerinize. Göremediklerinize kucak dolusu sevgi ve iyi dileklerinizi yollayın. Sevmek ve sevilmenin insan ruhunda açtığı güzellik tarlasında dolaşın. Acılarınızı yüreğinize en özel yerine yerleştirip onunla yüzleşin. Ben de bu dileklerden payımı alayım. Bayramlar gele hoş gele. Sağlıkla ve afiyetle. 25/06/2023