Dünya Kabartma Günü

Özlem Korkmaz
Dünya Kabartma Günü

Geçen aklıma geldi. Niçin her güne bir dünya günü var da “Dünya Abartma Günü” yok? Mübalağa kelimesi dilimize yerleştiği günden beri midir her şeyi abartır olduk yoksa her şeyi abartan tarafımız için mi bu kelime lügatimize girdi? “Biz Türk insanı…” diye bu konuda belli bir sınıflandırmaya ayıracak kadar yabancı milletleri tanımıyorum. Ama insan görmeye en yakınından başlar öyle değil mi? Öyle değil!
Şööööyle, sosyolojik bir gözlem yapınca gözlük takan biri olmamama rağmen acaba bir hipermetrop gözlüğü mü alsam diyorum. Aslında herkes alsa… Çünkü biz bir örnek vermeye mi başlayacağız, önce uzakta çok uzakta olan ülkelerden başlarız. “Yabancılarda, diğer ülkelerde, Avrupa ‘da, Batı’da, şurada, orada…” Evet orada olan her şeyi üstün, nitelikli, fevkalade görme ve gösterme de üstümüze yok. Kim kendini bu kadar aşağılık kompleksine koyar ki bilmem… Biz bunu o kadar güzel başarırız ki burada olan hep iyiden uzaktır. Burada olmayan ama nerede olursa olsun başka yerdeki her şey inanılmaz iyidir. Bir şeyi kötülerken de bu böyle, iyilerken de. Kabartırız da kabartırız. Örneğin herkesin memleketi, herkesin doğduğu yer, herkesin tuttuğu takım, savunduğu lider, sevdiği kitap en iyidir. Bu konu da da ne kimse bizim hem şehrimizi geçebilir, ne beğendiğimiz kaleciyi ne oy verdiğimiz partiyi ne de savunduğumuz görüşü. Hep biz en iyiyiz ya da hep en iyi biziz. Artık yükleme yakınlığına göre önem sırasına siz karar verin.

Her şeyi abartıyoruz diyorum ama her şeyi abarttığımızı söylerken ki bu cümleyi abartılı bulmuyorum.
Misal hayvan severiz, hayvan sevgimizi o kadar yüce tutarız ki hayvan sevmeyen insandan nefret ederiz. Hayvan sevmeyiz, bu sefer de hayvana dokunan insandan tiksiniriz. Cahiliz deriz, ilim deriz, okul deriz, eğitim deriz. Öyle deriz ki artık etrafta cahil ve cahillik denen şey kalmaz, her oturup kalktığımızda yeni bir fakülte bitiririz. Sertifikalar, kurslar, eğitimler, belgeler, diplomalar artık Allah ne verdiyse…
Yine mesela kadınlara özgürlük eksikliğinden dem vururuz. Her dem kadın hakları, özgürlük, güçlü kadın sloganları dize dize bu sefer de dizini döven kadınları ezilmekten kurtarır ama erkekleri tekmeleriz, çiğneriz. Ya kadınlar çalışmaz deyip dışarı bile göndermeyiz ya da kadın oturmaz deyip gerekirse erkekleri işten çıkarır yeter ki kadınları işe göndeririz. Ya çocukları çok sıkarız, boğarız, hayattan bezdiririz ya da serbest bırakır ne hali varsa görür ederiz. Ya çok yer kilo alırız ya açlık hastalığına tutuluruz. Ya herkese lanet okur ya methiye düzeriz.
Mesela aşk deriz, sevda deriz herkes bir Leyla olur Ferhat olur, Mecnun gibi olmaya çalışır ya da hiç görmediğimiz biriyle hiç görmediği birini usulen evlendiririz. Komşumuz ya çok iyi, dünya tatlısıdır. Ya çok kötü Allah’ın belasıdır. Birini ya çok orantısız severiz ya oran orantıya bulayıp yerden yere çarparız. Ya herkes çok mutludur hep mutludur, hep beraber mutludur ya da efkârsız kimse kalmamış herkes dert babası olmuştur.

Ya..ya..diye söylenecek yüzlerce misal verebilirim. Ama bu kadar çok örnek verirsem bu sefer de “Sen de abartmadın mı? dersiniz. Lâtife bir yana ama bir şeye neden ya sempatizan oluruz ya da düşman kesiliriz anlam veremiyorum. Bizim hayatımızın bir tarifi bir ölçeği bir dur noktası bir freni yok mu? Bir dengesi bir ayarı bir uyarı…

Bir kek düşünelim. Bir kalıp kek için kullanılacak kabartma tozu miktarı bellidir. Az koyarsan şişmez, çok koyarsan kalıbından taşar, üstelik tadı da kalmaz. Biz niye hep ne yaparsak yapalım kabımıza sığmayacak şekildeyiz?. Niye ne, neyi, ne kadar hak ediyorsa onu o kadara sığdıramıyoruz? Niye illa taştırıyoruz? Coşkumuzu, nefretimizi, öfkemizi, sevgimizi niye aşırı olmadan yaşayamıyoruz? Ya kendimizi ayakta alkışlıyor ya yuhalıyoruz. Niye yaptığımız diziler gibi ya herkes salya sümük perişan ya da duygusuzluktan ölü, bananeci takılan. Niye ya dünyayı kurtarıyoruz ya dünya yansa umrumuzda değil? Aman neyse işte! Kaç niye neyse eder bilmiyorum ki.

Kaç dilim hayatımız var ki zamanı kalıbında yaşamıyoruz. Bu mübalağayı bir yana bırakmazsak abarta abarta içimizi kabarttığımızla kalmaz, hayatımızı kabartırız, üstüne su dökülmüş parke gibi, egosu tavan yapmış modern insana dönüşürüz. Hayatın tadı tuzu mu? Ee o da artık evlere şenlik formatında.

Kelimelerimizin arasına, yaşam tarzımıza, karakterimizin ortasına, bakış açımıza elemekten bile üşenip direkt boşalttığımız bu kabartma tozundan kurtulmazsak, ne kadar yanarsak yanalım hep çiğ hep ham kalırız.
Selametle…

Özlem Korkmaz
26 Haziran 2022

Bu yazıyı okudunuz mu?

Çarenin Şavkı

Çarenin Şavkı Hareketleri acıtıyordu, burkulmuş duygularım Çare aradım kırk yolda kırk adım attım Sonunda bir …

Bir yanıt yazın