Demir Korkuluklar

Özlem Korkmaz

Demir Korkuluklar

Mübarek Bayram da geldi gitti. Sırtımız da pandemi kamburu, yüreğimiz de mazlum sancısı, içimiz de buruk bir bayram sevinci vardı. Kameralarımızdan yakınlarımızı, pencerelerimizden etrafımızı, haberlerden dünyamızı seyrettiğimiz; seyr halindeki bir zamandı işte.
İçimizde hep bir özlem kaldı. Birbirimize hep bunu söyledik; “Ah eski bayramlar.” Öyle tabii, eski bayramlar olsaydı ne güzel olurdu! Ama daha eski bayramlar…

Kapıların önlerinde eli ağzı şeker dolu çocukların gülüştüğü, yüzdeki tebessüm saklanmadan herkesin birbiriyle selamlaştığı, hısım dost akrabanın muhabbetle kucaklaştığı sevgi dolu bayramlar…
Kurulmuş uzun sofralarda küçük büyük herkesin oturduğu, günlerdir baklavadır börektir sarmadır maharetli ellerin yorulduğu, tatlı yiyip tatlı konuşarak kahvelerin köpürüldüğü hatırı sayılır bayramlar…
Küçük tatlı misafirlerle zillerin susmadığı, rehberlerin bir bir taranıp kimselerin unutulmadığı, kimsenin huzuru yalnızlıkta bulmadığı muhabbet vari bayramlar…
Şimdi, elimizde ebatı büyütülüp cep boy olmaktan çıkarılmış telefonların karşısında bayram kutluyoruz değil mi? Ruhtan ve canlılıktan uzak. Hatta biraz canlılık gelsin diye görüntülü arıyoruz. Küçücük bir lensin merceği kadar yakınlığımız, hattın çekim gücü, bakiyenin yettiği kadar. Sesimizi hoparlöre veriyoruz. Bağıra bağıra; “Bayramın kutlu olsun.” diyoruz çağrımız sonlanıncaya kadar. Bir yeşil tuşa sığdırdık bütün özlemlerimizi, dakikalarca uzayan “Nasılsınız, iyiyiz.” sohbetleriyle hal hatır soruyoruz. Telefonun üst tarafındaki siyah boşluklu yere şaşı olana kadar gözümüzü dikiyoruz da öyle görüp görünüyoruz. Neredeyse kırılmaz camı büyüklerimizin eli yerine koyup naylon kaplamaya yapışıyoruz da böyle böyle büyüklerimizin gönlünü alıyoruz. Giyinip kuşanıp bu gizli aynanın karşısına geçip, pörtlemiş yüzümüz, tüm sivilce ve gıdığımıza rağmen şişman göbeklerimizi saklaya saklaya mutlu olduğumuzu gösteriyoruz.
Ha bir de; sosyal hesaplarımızdan şeker, lokum paylaşıp “İyi bayramlar.” yazıyoruz görenin üstüne alınıp yazdığı “Size de iyi bayramlar.” mesajını ‘like’ ♡ lıyoruz. Pardon ‘beğeniyoruz.’ Görmeyen için de rehberimizde ki herkese toplu mesajla webten kopyalanmış hazır bir bayram mesajını yollayıp, böylece bayram faslını kapatıyoruz.

Bir de her aradığımıza söz vermiyor muyuz:
-Şu hastalık bir bitse de görüşsek.
-Yaa hiç sorma şimdi hastalık olmayacaktı ki?
-Nerede eski bayramlar…
Ben de soruyorum; “Hakikaten ya, nerede eski bayramlar?”
Ne çelişki ama. Bayramı böyle aradan çıkardığına mutlu olanlar da var mıdır acaba(!)

Zaten uzun zamandır böyle değil miydi bayramlar? Huzur evlerinin köşelerine atılmış asırlık kahramanlar, “Torunlar gelecek, el öpülecek.” diye boşuna bekleyen koca yürekli çınarlar, gözünün nurunu akıttıkları evlatlarını gittikleri tatil yerlerinden aramaya korkan gözü yaşlı yaşlılar…
Şeker toplamak için güvenilir kapı bulamayan çocuklar, bayram harçlığı nedir haberi olmayarak büyüyen küçükler, bayramlık adetini rafa kaldırmış ocaklar..
Kimse gelmesin diye bayram tatili için il dışına kaçaklar, “Aman kim uğraşacak.” diye telefon modu uçaklar, ziyarete kapalı sosyal medyaya açıklar, “Deliye her gün bayram.” diyen uçuklar…
Böyle böyle bayramın rengi ahengi değişmemiş miydi? Şimdi miydi sadece bu bir yerlere kapanmalar, mesafeler, uzaklıklar?
Sadece koronadan mıydı bu etrafımızda ki beton duvarlar, demir korkuluklar?

Bir görünen korku-luk-lar vardır. Adına yasak denir, kısıtlama denir, tedbir denir. Elinizi uzatsanız arkasından ayağınız gelemez. Ama bilirsiniz ki üçüncü gün olmasa dördüncü gün serbestsiniz. Çünkü bu hastalığa yakalanmadıkça saklandığınız şey mikroskobik de olsa sizin dışınızdadır.

Bir de görünmeyen korku-luk-lar vardır. Adına yalnızlık denir, kaçış denir, huzur denir. Yüreğinizi uzatsanız, arkasından kafanız gelmez. Bilemezsiniz bile bu şeyin üç günden sonrası alışkanlıktır. Çünkü gizlendiğiniz şey radyolojiyle tespit edilemeyecek kadar içinizdedir.

İnsana bir kere bu hastalık musallat olmaya görsün. İçi dışı ben-ci-lik ile çevriliyor. Yüreği “Ne kadar mesafe o kadar huzur.” diye demirleşip gidiyor.
Neyse işte…Eski bayramlar diyorduk, eski uzak bayramlar. Bayramın eskisi yenisi olmaz da. Olan şey eski zamanlar yeni nsanlar. Yani; “Koronadan korkan insanlar, insandan korkan koronalılar” diye bir şey var.
Vesselam…

Bu yazıyı okudunuz mu?

Çarenin Şavkı

Çarenin Şavkı Hareketleri acıtıyordu, burkulmuş duygularım Çare aradım kırk yolda kırk adım attım Sonunda bir …

Bir yanıt yazın