BÜLBÜL GÜLE AŞIKSA…


BÜLBÜL GÜLE AŞIKSA…
Yaşamak içgüdüsünün temeli olan sevgi pozitif enerji yoğunluğudur. Sevgi, ilişkilerde, insanoğlu var olduğu müddetçe gücünü koruyan bir olgudur. Yaşama içgüdüsünün temelidir ayrıca. Sevgi, sevmek ve sevilmek…Boşuna söylememişler: “ Sevgi ya da aşk bir hazinedir, o en ağır öyküleri hafif, en karanlık günleri aydınlık yapar” diye.
“Bülbüllerin ötme zamanı” takvimlerde nisanın ilk haftası diye yazılıdır. “Seherde ağlayan bülbül/Sen ağlama ben ağlayım” diyen Aşık Veysel’in yanık ve titrek sesini duyar gibiyim: “Ötme bülbül ötme bülbül/Derdi derde katma bülbül/Benim derdim bana yeter/Bir dert de sen satma bülbül!”
Bülbül-gül ve dert. Bu dert aşk derdi, özlem derdi…kavuşmak için çırpınış ve çağlar boyu bitmez bir serenat. Zavallı bülbül. Kendi derdine mi yansın, kimseyi memnun edemediğine mi yansın? Kimi “öt” diyor, kimi “ötme.”
Onlarca türkü, şarkı, efsaneler, öyküler, masallar, şiirler, bülbülü gülsüz, gülü bülbülsüz edemezler. Hepsinde insanların aşklarıyla özdeşleştirerek, bülbülün güle aşkı anlatılır. Gülün sevgisini kazanabilmek, ona kavuşabilmek için döktüğü nameler, saçtığı gözyaşları, akıttığı kanı vardır, güle rengini veren.
Fuzuli, Peygamberimizi övdüğü “Su Kasidesi” nde : “İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile/Gül budağının mizacına gire kurtara su” diyor. ” Su” yerine Hz. Muhammet ve O’nun yolunu; “Gül” yerine Tanrı’dan başka bütün varlıkları; “Bülbül” yerine Hak aşığını, “Budak ve dikenler” yerine de nefisi koyarak yorum yapmıştır.
Efsaneler dile gelse de konuşsa kalbimize- ok gibi -saplanan sevdaları yola getirse. Efsane bu ya: Gülün rengi eskiden kırmızı değilmiş. Bülbül ise güle aşıkmış. Gül, kendisi için yanıp tutuşan bülbüle hiç yüz vermiyormuş. Bu duruma dayanamayan bülbül gidip gülün dalına konuvermiş. Dikenler bülbülün gövdesine batınca akan kanlar gülün dibine dökülmüş ve kanlar gülün köklerinden ve dikeninden damarlarına geçmiş. Gül o günden sonra kırmızı açmaya başlamış.
Bülbülün güle kanını ve canını verişi, dünyanın her yerinde ortak motiftir. Bu ortak motife dayalı türlü öyküler anlatılır ve kıssadan hisseler çıkartılır:
Bir ülkede bütün güller beyazmış, hiç kırmızı gül yokmuş. Bu ülkede birbirini çok seven bir kız ve bir delikanlı varmış. Delikanlı kıza evlenme teklif etmiş. Kız bir şartla demiş.
“Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim” Delikanlı çok üzülmüş. Çünkü kırmızı gül hiç yokmuş. Beyaz güllerle dolu bir bahçede bülbüle derdini yanmış. Bülbül dinlemiş genci.
“Üzülme, yarın buraya aynı saatte gel. Bir kırmızı gül göreceksin onu al kıza götür. Evlen ve mutlu ol.” demiş. Ertesi gün delikanlı bahçeye gitmiş. Beyaz güllerle dolu bahçenin ortasında kıpkırmızı bir gül onu bekler gibiymiş. Biraz şaşkın biraz heyecanlı, biraz mutlu koşmuş gülün yanına…Ama görmüş ki, bülbül onun mutluluğu için kendini gülün dikeniyle öldürmüş, kanından da kırmızı bir gül ortaya çıkmasını sağlamış. Şimdi de yerde cansız yatıyormuş. Delikanlı gülü alıp kızın yanına gitmiş. Kız bu gülü görünce çok sevinmiş ve evlenme teklifini kabul etmiş. Ama delikanlı:
“Benimle evlenmen için bülbülün ölmesi mi gerekiyordu?” diyerek oradan ayrılmış ve bir daha hiç dönmemiş…
Oscar Wilde’ ın “The Nightingale and the Rose” hikayesini bilenler vardır. Orada delikanlının elindeki gülü gören kız oralı olmaz. Çünkü başka bir delikanlı ona mücevherler göndermiştir. Delikanlı öfkeyle gülü yere fırlatır. Yerdeki gülün üzerinden bir otomobilin tekerlekleri geçer.
Divan şiirinde gül, mecazi olarak “Sevgili” anlamına gelir. Gül bülbülün sevgilisidir. Asla buluşamazlar. Diken ise aşığın rakibidir. Ancak gül ile diken iyilik ile kötülük kolay ile zor, dost ile düşman vs. zıtlıkların timsalidir.
Halk şiirinde de gül bülbülün nazlı yâridir. Bülbül hasret ve sitemkâr iken gülünde feryadını duyanlarda onu yalnız bırakmazlar ve birlikte ağlarlar. “Dostlar gücenir diye can atar gül atamam, /Her gülün yaprağında bin bülbül kanı vardır.” derler. Geçmişten günümüze, hemen her halk ozanının bülbül ve gül üzerine demesi, kendi aşkıyla onların aşkını kıyaslayışı, dersler çıkarışı kendine ve dinleyenlere teselli verişi vardır. Hatta ressamlar ve el sanatçılarımızın çalışmalarında bülbül ve gül motifleri kullanılmaktadır.
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy “Gül devrinde gelseydim bülbül olurdum” diyor. Bu günlerde duyguların güzelliklerin aynası elçisi olan bülbüller ne kadar öterse ötsün. Onun sevgisi doldursun yüreklerinizi.
O halde bir tatlı tebessümle içinizden gelen sevgi sözcüklerini söylemenin tam zamanı. EVDE SEVGİYLE KALIN
“ …
Bülbül güle aşıksa
Sazının teline
Vurmak
Gerek.
… “
(TUZ BUZ isimli şiir kitabımdan)

KAYNAK: Ahmet Özdemir’in “ŞİİRLERLE YAŞAMAK” kitabı. ( Sultanahmet bulunduğum bir gün eski basım müzesini gezerken sepette bulduğum ve çok ucuza aldığım bu kitabın bana zengin bir sayfa açacağını bilmiyordum. Tanımayı çok istediğim değerli yazarımıza saygılarla.)

Bu yazıyı okudunuz mu?

Çarenin Şavkı

Çarenin Şavkı Hareketleri acıtıyordu, burkulmuş duygularım Çare aradım kırk yolda kırk adım attım Sonunda bir …

Bir yanıt yazın