Yağmurun Gözyaşları

Yağmurun Gözyaşları

Merhaba hayat,

Her sonbaharda sarı yapraklar düşer ağaçların kurumuş gölgesinden yerin kırışık yüzüne…gözbebeklerimden yağmur yağar, tınısı apansız sevmelerin çocuk gülüşlerinde saklı… Bereketini verir toprağa mevsimlerin görünmeyen yüzü, yağmurun gözyaşlarından beslenir doğa…

Ağlamak canlı cansız herkesin marifeti olsa gerek…gülmek de öyle

Eğer ki marifetse ağlamak, en hisli duygularını yüklenip omuzuna yola düşerken gözünden yere düşüyorsa mısralar patikada; insan da ağlar, şiir de ağlar, gün de gece de…Marifetse ağlamak gökyüzü ağlar mavi mavi, bulutların üzerinde keyfe dalar yağmurun gözyaşları…ben yağmurun gözyaşlarıyım öyleyse…

Anne ellerimi tutar mısın? Mavi göğe bakar mısın anne? Beyaz bulutlar ağlıyor yine, yağmurun gözyaşları dökülüyor yollara perde perde ve şemşiyeli şemşiyesiz her daim ıslanıyor dünya… sen benim yüreğimi nasıl da doğurdun söylesene, nasıl taşıdın beni dokuz ay, daha fazlası belki de… doğururken beni ağaçların gölgesi miydi yine sonbahar, ilkbahar, yeşil, sarı yapraklar ıslak mıydı, melodisi geliyor muydu ıraktan ufuk çizgisinin, bulutlar göçmen kuşlara yuva, yağmurun gözyaşlarında yüzüyor muydu güvercin kanatlı sevdalar, göğün yüzünde ne vardı anne çizik çizik…bana hikayeler anlatsana, sonra masallar…uçan halı misali ipek halı dokuyormuş emekçi kadınlar, söylesene beni de işlesin nakış nakış güzelim hayat…

Bak yürüyorum şimdi anne, büyüdüm damla damla…gezmeler çağının ilk adımlarını çoktan geçtim…sonra yüzmeler uçsuz bucaksız denizlerde, okyanuslar da uzak bir masal değil ki anne…korkma okyanusta damlayım hala…sezmeler vakti dağın ardında saklı kırçiçeği, anne beni koklasana…kırlangıç fırtınasına denk gelirsem eğer, ki geleceğim günün birinde, sakla yüreğinde beni ey hayat…yağmurun gözyaşlarıyım ben, ağlasam yeşerir dünya, tohuma sevdalanır toprak, filizlenir bende, bedende, gül açar, çiçek açar duvarsız bahçende…tut ellerimi anne…göğe bakma mevsimindeyiz yine, sarıl bana…

sabah güneşini düşün anne
gölgeler yeter
güneşin doğuşuna şahitlik etmeye
saniyelerin umarsız geçişidir yelkovanı şımartan
ey vakit sen nasıl bir uykudasın söylesene
göz görür gönül heves eder
kaşı kalem
laf anlamaz söz dinlemez
isyankar
sabahın seherinde…

(Gölgeler Şiiri – Bülent Öntaş)
Yazmalar çağındayım şimdi anne, Ilgaz dağları çiçek açar mevsiminde, sarı yazmaların bezine şiirler yazsam okur musun sesinle nefesinle…ovalar boylu boyunca bezenmiş güzelliğime, yağmurun gözyaşlarıyım ben, ıslak bir yüreğin coşkusuyum serde, kimi zaman ahmak ıslatan, kimi zaman sevdaya düşüren, mısraları öpüştüren heceleri aldım avuçlarıma, bıraksam kuş olup uçacaklar dünyanın ötesine…mevsimler her yerde aynı mıdır anne? Herkesin kışı aynı değil diyorlar, herkese soğuk aynı sertlikte vurmuyormuş, söylesene açta açıkta kalanın koruyucusu değil mi günler…sekiz evresinde ay ışığı altında yaşanmıyor mu geceler…anne bir damla şiir olsam öpüp koyar mısın beni koynuna, ıslanır mı yağmurun gözyaşlarından beyazlamış saçının incecik teli… hem yazmalar çağındayım hem de sezmeler, büyüdüm anne… Damla büyür mü diye soran olursa, gülüp geçersin kendince…gölgeler yeter hayatı sevmeye, sevdirmeye…küçük bir kasabadaki çocuk parkını gözleyen beyaz bulutun gölgesiyim ben anne…küçücük seyirlerim var benim, ulaşılmış rüyalarım da…gök sancısı esen rüzgarlar da dokunur yanaklarıma ara sıra…

bir çocuk parkı olsa yaşadığım eski ev
kaldırsalar eski damı altından bulutların
gökyüzündeki yıldızlar kaysa keyfince kaydıraktan, ay ışığı gözümü kırpsa mesela
kirpik nakışlı divanlar eskimişti zaten, ne güzel olur çiçekli banklar
babamın şiirlerine yaslansam, uyusam dize dize
ve hayallerim gerçek olsa, yine de hüzünlenir mi babam gibi şairler
duygu yükü taşısa
trenler vagon vagon
bir ırmak gibi coşsam rayların yanı sıra
elimden tutsa ağaç dalları ve ben babamı özlesem hasret hasret
bilseydim hayaller gerçek olacaktı
ilk temmuz sıcağında
güneşi avuçlarıma alır, sarı sarı başaklar gibi serperdim yeryüzüne
bilseydim eski damlar yıkıldığında
çocuk parkına dönüşecek her yan
duvarlar yıkılsın isterdim kerpiç kerpiç
ah bulutlar, sizin de mi damınız su akıtıyor, beklemeyin o zaman
yağsın üzerine yağmurlar ve yeşersin parklar
oynasın sevinçle çocuklar…

(Eski Dam Şiiri – Bülent Öntaş)

Ben yağmurun gözyaşı olsaydım eğer, ki öyleyim say; önce kır çiçeklerini sulardım, sonra gülleri, papatyaları, nergisleri, kasımpatıları sonra, en son karanfilleri… en son karanfiller solsun anne…karanfil sokağında koşsunlar, eğlensinler gönlünce, oynasınlar gökyüzüyle dalga geçercesine…desinler ki ey göğün mavi yüzü,beyaz bulutlar yağdır üzerimize yağmurun gözyaşlarını…çocuklar mevsimdir anne; ilkbahar, sonbahar, yaz ve kışın soğuğu benim, gülerim ağlarım mevsimince…desinler ki çocuklar yağdırıyormuş damlaları tane tane, sarı yaprakları düşüren onlar, yeşerten de…desinler ki her güzel şeyin sebebi çocuklar…çocuk gülerse dünya değişirmiş kendiliğinden…desinler ki gün doğuyor vakitlice, gölgeler güneşin doğuşuna şahit, akşam hüznü terketmiş ve gece bir sevda masalı…çocuklar var ya anne, işte onlar ki her güzelliğin başlangıcı, umudun ta kendisidir doğumlar, ben yağmurun gözyaşıyım, bekleme artık, doğur beni anne, ey hayat getir yeni günlerimi kapıya…ne köprüler var daha üzerine yağacak, ne geçilecek yollar daha…

Bülent Öntaş
16.07.2024 – Kısık Hevesler Ülkesinde

Bu yazıyı okudunuz mu?

İnziva

İnziva Yalnızım; Düzen bozulmuş insanlar şaşırmış. Yalnızım; Gerçek dostluklar tarihe karışmış. Yalnızım; Dünyada sevginin yerini …

Bir yanıt yazın