Çalmak
Merhaba, Halk Edebiyatı Dergisi’nin sevgili okurları. Bugünkü konumuz çalmak üzerine olsun istedim. Hayatın bizden çaldıklarından tutun da ders zilinin çalmasına kadar birçok konuya değinebileceğimi ve farkındalık yaratabileceğimi düşündüm.
Çalmak sözcüğü, aklınıza ilk olarak hangi anlamını getiriyor? Durun tahmin edeyim. Hırsızlıkla eşdeğer anlamı olan değil mi? Yani bir kimseye ya da bir yere ait olan bir nesneyi izinsiz almak, zimmetine geçirmek. Bununla ilgili o kadar çok örnek var ki! Bir tanesi de benim birebir yaşadığım, hırsızlık olayıdır. (Çantamın bir hırsız tarafından çalınması olayını, hikâye olarak dergimizin 60. Sayısında anlatmıştım. Öykümün ismi de Yardım Parası.)
Hırsızların kendince haklı nedenleri olabilir mi? Örneğin; Ekonomik sıkıntısı olanlar, ya da yanlış arkadaş seçimi yapanlar veya psikolojik sorunlar nedeniyle böyle bir işe kalkışmaları mı kaçınılmaz olmuştur. Yoksa yurdumuza gelen göçler mi?. Daha pek çok neden sayılabilir. Ne olursa olsun doğru bir davranış değil. Çözüm üretiriz de uygulamak zordur. Bence kesin ve yaptırımlı cezalarla önlenebilir.
“Ağaç yaş iken eğilir,” demiş atalarımız. Aileler çocuklarına küçük yaştan itibaren eğitim vermeli. Eğitim ailede başlayıp, okulda devam eden bir süreçtir.
Çalmak sözcüğünün en güzeli bence “Etekleri zil çalmak” deyiminde olduğu gibi çok sevinilecek bir olayın gerçekleşmesi.
Ziller yalnızca eteklerde çalmaz . Derslerin başlama ve bitiş saatlerini belirten zil sesi de var.
Okul zamanı, kış günlerinde sabahleyin daha gün aymamışken, havanın karanlığında bal kızım dediğim torunumun, yataktan kalkıp giyinerek servise yetiştirmek için telefonumun ayarını belki beş defa kuruyorum. Birincisi yataktan kalkış, ikinci alarm saç tarama işinin bitmiş olması, üçüncü alarm evden çıkıp servise yetişme, dördüncü zili ben duymasam da okulda dersin başladığını bildiren zil sesi oluyor.
Akşam mesai bitimi fabrikalardan ya da okullardan koşar adım çıkan insan seli bir anda nasıl da sessizliği yeniyor değil mi? Telaşla, eve bir an önce yetişmek isteyen insanların aceleci adımları, tren, vapur, otobüs ya da özel arabasıyla yola çıkanlar tarafından kalabalıklaşan cadde ve sokaklar. Bir zilin çalması tetiği ateşliyor sanki ve trafikte sıkışan araçların bitmek bilmeyen korna sesleri
Müzik ruhun gıdasır, derler. Bir enstrüman çalmayı çok isterdim. Özellikle telli olanlardan. Okul yıllarında öğrendiğim flütten başka bir şey çalamıyorum ne yazık ki. Oyuncak piyano veya torunumun piyanosuyla basit okul şarkılarını çalmışlığım var. Hepsi bu kadar. Ama kulağım çok iyidir. Sesim de fena değil. Şarkıları bir müzik aletiyle çalamasam da söyleyebiliyorum. Siz siz olun, küçük yaşta müzik aleti çalmayı öğretin çocuklarınıza.
Çalmak deyince en kötüsü bence yapılan emek hırsızlığı diye düşünüyorum. Geçenlerde bir arkadaşım sosyal medyadan paylaşmıştı. Bir sitede kendisine ait olan bir şiirini, bir başkası alıp kendi yazmış gibi yayınlamış. Ne kadar üzücü olduğu kadar yıpratıcı bir durum.
Ya hayatları çalınanlara ne demeli. Kadınlarımızın, kızlarımızın gördüğü şiddet ve tecavüz olaylarıyla çalınan hayatları. Dün 8 Mart Kadınlar Günüydü.
8 Mart 1857’de New York’ta bulunan bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, günlük 16 saatlik iş yükünün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle bir grev başlattı. Örgütleyen kadınlardı ve bu güne dek yapılmış en büyük kadın eylemlerinden biriydi. Polis eyleme müdahale etti. Uzun bir hengamenin sonunda, patronların da desteği ile binlerce işçi fabrikaya kilitlendi. O sırada beklenmedik bir an yaşandı ve etrafı alevler sardı. Bu yangında kilitli kalan işçilerin 129’u yanarak can vermişti.
Evet, hayatlarının çalındığı kadınlar alevlerin içinde kaldı.
Atatürk’ün kadınlar için söylediği, “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeyi değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın. Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar. Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir,” sözleri bizlere verilmesi gereken değeri ne güzel anlatıyor.
Sözlerimi kapınızın hep iyiliklere, güzelliklere, sağlığa, mutluluğa, barış ve huzur dolu günlere açılması dileklerimle bitiriyorum. Selam, sevgi ve saygılarımla..
9. Mart 2025 / Ayşe Gülten Kırıcı