Oyun Sevdası

Oyun Sevdası


Kızı içeriden “Anneee! Sarı bluzumu bulamıyorum” diye sesleniyor. Suna, elindeki telefondan gözünü ayırmadan “Kirli sepetinde olabilir” diye karşılık veriyor. Bu aşamayı geçerse işi kolaylaşacak, hiç bu kadar ilerlememişti. Nazlı, bir hışımla salona girip, buruşuk bluzu annesinin yüzüne doğru sallayarak “Anne yaaa! Daha iki gün önce sana kızlarla buluştuğumuzda bunu giyeceğimi söyledim ve yıkamanı rica ettim. Sen de tamam demedin mi?” diye bıkkın bir sinirle söyleniyor. Ekrandaki renkli şekerlerin beş tanesini yan yana getirip patlatarak, zorlu bir aşamayı geçmenin verdiği muzaffer gülümsemeyle başını kaldıran Suna, kızının yüzüne doğru salladığı bluzun, az önce patlattığı şekerlerle aynı renk olduğunu gördüğünde, bu bir işaret olmalı diye düşünüyor. “Sarı renkleri daha çok yan yana getirmeliyim!” Yüzüne dik dik bakan kızını daha fazla kızdırmamak için “Unutmuşum Nazlıcım, sen kısa programla makineyi çalıştır, bitince kurutucuya atarız, akşama hazır olur” diyerek ortamı yumuşatmaya çalışıyor. Nazlı, elinde sallamaya devam ettiği bluzla “Off anne yaaa! Bıktım senin şu oyun sevdandan” diyerek geldiği gibi hışımla salondan çıkıyor.

Suna, zamanın nasıl geçtiğini unuttuğu koltukta biraz kıpırdanarak bacaklarını rahat poziyona getiriyor ve bir aşamayı daha geçerse, şu uzay gemisine benzeyen jokerden kazanacağını düşünmenin içinde yarattığı heyecan kıpırtılarının keyfini sürüyor. Tam seviye atlama bölümüne geçerken annesi arıyor, normal şartlarda en az yarım saat sürecek konuşmayı hemen bir bahane bularak engelliyor. Aklı fikri bir sonraki seviyede…
Oturduğu koltukla bütünleşmiş ve ekrana kilitlenmiş halde en sevdiği oyunu oynarken, oğlu Mete okuldan geliyor. “Hangi ara bitti okul?” diye şaşırıyor. Saate hiç dikkat etmemiş… Koridordan iki kardeşin hararetli konuşma sesleri geliyor. Mete salona girer girmez çantasını bir köşeye, okul hırkasını başka bir köşeye fırlatıyor. “Hoşgeldin oğlum” diyen Suna’ya sitemle “Anne beni okulda rezil ettin!” diye ağlamaya başlıyor. Suna neler olduğunu anlamaya çalışarak oğlunun yanına gidiyor. Tam sarılmak için hamle yaptığında Mete onu itiyor ve burnunu çekerek, gömleğinin kolunu ıslatacak kadar yaşaran gözlerini siliyor. “Oğlum ne oldu? Anlatsana” diyen annesine “Ne mi oldu?” diye kızarmış gözleriyle bakıp “Bugün herkesin annesi kek, börek, kurabiye yapıp göndermiş ve son ders toplu halde onları yediler. Bir tek ben getirmedim. Öğretmene benim haberim yok dediğimde, ‘annenle konuştuk, onun haberi var’ dedi.” diyor burnunu çekerek. Bunu nasıl unuttuğuna inanamayarak “Çok özür dilerim. Ben onu önümüzdeki hafta anlamışım. Söz, bunu telafi edeceğim” dese de oğlu hiç yüz vermiyor, “Yalnız kalmak istiyorum.” diyerek salondan çıkıyor. “Nasıl da mahçup olmuş yavrum…” Mete’nin haline üzülüyor, normalde hiç unutmayacağı şeyler bunlar, nasıl da çıkmış aklından, hayret… Yarın en sevdiği kurabiyeden yapıp okula yollamayı aklına not alıyor. Ayaktayken kızına bakmak için odasına doğru giderken onu banyoda kurutma makinesinin önünde oturmuş, bluzunu beklerken buluyor. Bir şeyler söylemek istiyor ama kızı sözünü keserek “Ben ütülerim, sen oyunundan geri kalma lütfen!” diyerek onu tersliyor.

Biraz zaman geçsin ikisinin de gönlünü alırım nasılsa diye düşünüyor… Tekrar koltuğa gömüldüğünde, tüm dünya gene dışarıda kalıyor. Uzay gemisine benzeyen jokeri kazanmak için bayağı bir çabaladıktan sonra başarıyor. “Oley beee!” diyerek kendisiyle gurur duyuyor. Evin sessizliği dikkatini çektiğinde, havanın karardığını fark ediyor. “Akşam olmuş!” Apar topar kalkarak mutfağa geçiyor ve hızlıca bir şeyler hazırlamaya başlıyor. “Bu oyun, dedikleri gibi bağımlılık mı yapıyor gerçekten? Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor insan.” Aslında işleri de aksatmaya başladığının farkında. Kızın bluzunu elli kere hazır ederdi normalde, hele Mete’nin okul olayı, bu zamana kadar yaşadığı tek fiyasko olabilir. Kocası da ne zamandır söyleniyor “İyi sardın bu oyuna, bizi gördüğün yok artık” diye.
Hızlıca akşam yemeğini hazırlıyor, pilav demlenirken Nesrin’i arıyor. Oyunu telefona o indirmişti. “Bayılıyorum bu oyuna, bütün stresini alıyor. Bak sen de seveceksin” diye öve öve bitirememişti. Ne zamandır onunla da konuşmuyorlar halbuki her gün ararlardı birbirlerini. Tuhaf buluyor bunu, Nesrin’in telefonu uzun uzun çalıyor. Normalde hemen açar, hep elindedir telefon. Bu sefer oğlu açıyor, bir saniye diyerek annesine sesleniyor. “Suna teyze arıyor, kapatınca bana vereceksin” diye de tembihliyor. Nesrin depresif depresif konuşuyor. “Neyin var?” diye sorduğunda “Ahh sorma, çok kötüyüm. Telefonumu elimden aldılar!” diye başlıyor ağlamaya… Suna önce anlamıyor “Neden?” diye soruyor. “Ben oyun bağımlısıymışım, Faruk öyle diyor. Çocukları da başıma dikti. Bütün oyunlarımı sildiler Suna, gitti bütün puanlarım. Telefonu elime almam yasak. Ah! Ne zor bir bilsen. Aklım hep oyunda… Böyle gidersem AMATEM’e yatıracakmış beni, öyle diyor Faruk. Dayanmaya çalışıyorum, bir iki güne verirler telefonumu diye umuyorum.” Teselli edecek bir şeyler söylemeye çalışarak kapatıyor telefonu.

İlk kez o zaman kafasına dank ediyor. “Çocukların gözünde ben de mi böyle görünüyorum?” Bu düşünce bütün tadını kaçırıyor. Oturduğu koltukta, elindeki telefonunun geniş ekranına bakıyor, kazandığı jokerle bir üst seviyeye geçmesine ne kadar az kaldığını ve bunun ne kadar heyecan verici olduğunu düşünüyor. Nesrinle konuşması kafasında sürekli tekrarlıyor. O sırada, dışarıdan kızının yaptığı ütünün buhar püskürten sesi geliyor ve sanki beyninin içindeki sisi dağıtıyor. Bir süre daha topladığı puanlara, jokerlere ve rengarenk şekerlerin olduğu cazibe dolu ekrana bakıyor. “Üzgünüm ama beni ele geçirmene izin veremem” diyerek oyunu tek hamlede siliyor. Telefonu sehpanın üzerine bırakarak koltuktan kalkıyor, Nazlı’nın yanından geçerken, yüzünü kaplayan gülümsemeyle yanağına bir öpücük konduruyor “Akşam için iyi eğlenceler” diyor ve kızının şaşkın bakışları eşliğinde oğlunun odasına girip, kapıyı kapatıyor.

Sevil Özdemir
Mart 2025/İstanbul

Bu yazıyı okudunuz mu?

Akkız

AKKIZ Yazar: Sultan Uras Saat on iki sıralarında köyün en tepedeki evinde tatlı bir telaş …