Okumanın Güzelliği

Okumanın Güzelliği

Elif, altı yaşlarında İri yeşil gözlü, uzun sarı saçlı yanakları al al bir çocuktu. Bozkırın ortasında akan bir ırmak kenarında iki yüz haneli bir köyde yaşıyordu. Irmağın etrafı uzun kavak ağaçları sıralıydı. Irmak, köyün girişinde kalıyordu. Elif her gün arkadaşları ile ineklerini otlatmaya su kenarına getiriyorlardı. Hayvanlar kendi hallerinde otlarken onlar suyun içinde oyun oynuyorlardı. Kuşlar onların neşesine eşlik ediyorlardı.

Üstü başı pek bakımsızdı ve eskiydi kıyafetleri. Fakir bir ailenin hayatta kalan dört çocuğundan ikincisiydi. Yaradan, bakımsızlıktan ve hastalıklardan dolayı diğer beş kardeşini çocukken yanına almıştı.

Bir yıl sonra okul çağı gelince Elif çok heyecanlanmıştı. Ailesi okula gitmesini istemiyordu. İneği, kuzuyu güdecek, evi temizleyecek, tarlaya gidecek iş gücüne ihtiyaç vardı. Babası, öğretmenin zoruyla okula kaydını yaptırmıştı ama ne önlüğü vardı giymeye ne de ayakkabısı. Defter kalem de cabası. Tüm bu şartlar altında bile okula giderken gözleri parlıyordu. Öğretmeni önlüğü olmadığı için ona kızsa da o yine de mutluydu. İlk dönem her gün koşa koşa okuluna gitti. İkinci dönem gelince annesi ev ve tarla işleri çok olduğu için okula göndermedi. Ağlamaktan gözleri şişti ama nafile.

“Kız çocuğu da okur mu? Okuyup muallim mi olacak,” dedi babaannesi.

Elif artık hayvanları otlatmaya çıkıyordu. Arta kalan zamanlarda tarlada babasına yardım ediyordu.
Yıllar geçti Elif büyüdü ve kendi köyünden biriyle evlendi. Kendi çocuklarını büyütmeye başladı. Ne zaman okula giden bir çocuk görse gözleri dolardı. Burnunun ucu sızlardı.
En büyük korkusu çocuklarının yazgısının kendisine benzemesiydi. Bu döngüyü değiştirmek için kocasını büyük şehre taşınmaya ikna etti. Taşınma zamanı gelince kayınvalidesi onunla vedalaşmadı.

“Kız çocuğunu okutmak neymiş, daha neler göreceğiz, Allah’ım!” dedi.

Elif pes etmedi. Şehirde bir düzen kurdular. Büyük kızlarını okula kayıt ettirdi. Kızları okula başlayınca onlardan daha heyecanlıydı. İçindeki okuma aşkı hiç bitmemişti. Harfleri biliyordu. Çocuklarının kitaplarından her gün onlarla birlikte okumaya ve yazmaya başladı.

Bir süre sonra eve her gün gazete almaya başladı. Her sayfasını sesli okudu. Okuması ve yazması her gün daha da gelişti. Kızları ile birlikte kütüphaneye gider ansiklopedilerdeki dünyayı okurdu. Her ay sahaflara gider çocuklarına okumaları için hikaye ve öykü kitapları alırdı. Sonra onları başka kitaplarla takas ederdi. Hesap kitap yapmayı da öğrenmişti. Hatta kendine bakkal dükkanı açıp ticarete girmişti. Kendisi ilkokulu bile bitirememişti ama çocuklarının okuması için kolundaki bileziklerine kadar feda etmişti. Çocukları şehir dışında üniversite kazandığında kayıt için her birini farklı farklı şehirlere götürmüştü. Okuduğu öyküler, hikayeler, gazeteler onu özgüvenli ve güçlü bir kadın yapmıştı.

Tıpkı kendisi gibi okutulmayan kız kardeşi otobüse yanında eşi veya çocukları olmadan binmeye korkuyordu. Çarşı ve pazara yanında eşi olmadan çıkamıyordu.

Elif kendi iradesiyle şartları zorlayacak hem çocuklarını hem de kendini okutmuştu. Güçlü, özgüvenli, kendi ayakları üzerinde duran çocuklar yetiştirmişti. Kız çocuğu okur mu, diye düşünenlere inat o gurur duyuyordu okumakla ve okumanın güzelliğiyle.

Didem Kaya

Bu yazıyı okudunuz mu?

Bence Kasten

Bence Kasten Kim ne derse desin ne düşünürse düşünsün benim şahsi görüşüm; ülkemizde çıkan orman …