İnsanı Yaşatan Neden

İnsanı Yaşatan Neden

Yazar : Birgül Tombul

Enes ve Cemre koridorda karşılaştılar. Birbirlerine gülümseyerek baktılar. İkisi de aynı sınıfta birbirleri hakkında ismi tam olarak konmamış bir yakınlıkta, iyi arkadaşlardı. Aslında ikisi de sürekli yan yana oturmayı istiyor, birinin konuştuğu herhangi bir konuya diğeri kayıtsız kalamıyordu. Üniversitenin ilk senesinden beri hemen hemen aynı dersleri almış ve kariyer hedeflerini aynı istikamette yürütmüşlerdi. Enes, Cemre’nin yanına gitti. Uzun ve geniş koridorda beraber, hızlı adımlarla yürümeye devam ettiler.
“Merhaba Cemre, nasılsın?”
Cemre, şakacı bir tavırla Enes’in kolunu dürttü.
“Ooo paşam, yeni uyanmış. İyi ya ne olsun. Sabaha kadar ders çalıştım ben de, sınavlar yaklaşıyor. Bugün de dersler yoğun. O amfiden bu amfiye koşacağız artık. Neyse ki Kemal hocanın dersi var şimdi ve çok güzel geçiyor. Eğlenceli bir hoca ya. Bir de akşam kızlarla da konuştuk, dikkat ettin mi, hoca hep çok şık değil mi?”
Enes, ilgisiz bir tavırla, arada Cemre’nin anlattıklarına kafasını sallayarak onaylayıp, bir yandan da hafif uzunca, kıvırcık saçlarını düzeltti. Yataktan kalktığı gibi, üstünü giyinip çıkmıştı. Gülerek yanıtladı.
“Evet, sen söyleyince fark ettim, gerçekten öyle, çok şık giyiniyor. Çok özenli ve karizmatik bir adam. Haydi, acele edelim Cemre.”
Adımlarını hızlandırdılar. Ders başlamak üzereydi. İkisinin de ellerinde kitaplar, omuzlarında çantaları hızlı hızlı amfiye doğru yürüdüler. Cemre nefes nefese kalmıştı. Uzun, sarı, sıkıca toplanmış melodi saçlarını eliyle düzeltti.
“Şu koridor da ne uzun, bitmek bilmiyor. A10’a ulaşana kadar canım çıkıyor.”
Enes, arkadaşının dediğini duymadı, gözü duvardaki sınıf isimlerindeydi, amfilere bayılıyordu. Hele isim verilen amfiler bambaşkaydı O’nun için. Sanki ismi verilen o büyük hoca, hâlâ sınıfta onları bekliyormuş gibi bir heyecana kapılırdı. Üniversitenin her bir koridoru, küçük orta bahçesi ve meşhur A10. Burası ikisinin de en sevdiği amfiydi.
Nihayet geldiler. Kapısında durdular. Enes kapıyı açtı, gülümseyerek eliyle içeriyi işaret etti.
“Tabii ki önce hanımlar.”
Cemre kocaman bir gülümseme eşliğinde başını hafifçe yana eğdi.
“Teşekkür ederim, çok naziksin. Türünden az kaldı, seni koruma altına almalıyız.”
Gülüştüler. Amfinin içinde merdivenlerden biraz aşağı doğru indiler. Gözlerine kestirdikleri boş bir yere yan yana oturdular. Yanlarındaki diğer arkadaşlarıyla, ya başlarıyla ya da kısaca “Merhaba” diyerek selamlaştılar.
Her zamanki gibi amfi doluydu. Kemal hocanın dersi her zaman öğrenciler arasında en popüler ders, hoca da en sevilen hocaydı. Dersi öğrencilerle soru cevap şeklinde işler, öğrenciler de istedikleri gibi derse katılabilirlerdi. Arada tabii ki şakalaşmalar olmadan olmazdı. Kemal hoca her zamanki gibi amfinin merkezindeki kürsüsünde oturuyor ve öğrencilerinin yerlerine yerleşmelerin gülümseyen bir sima ile izliyordu. Yanına gelen birkaç öğrenci sorularını sordular, hoca yanıtladı ve yerlerine döndüler.
Ayağa kalktı hoca. Cemre’nin dediği gibi oldukça şıktı yine. Elinde Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” kitabını tutuyordu. Havaya kaldırdı kitabı.
“Arkadaşlar, elimdeki bu kitabı okuyanınız var mı?”
Öğrenciler pür dikkat Kemal hocayı dinlemeye başladılar. Amfide çıt çıkmıyordu. Hoca kitabı tanıttı.
“Tolstoy’ un, “İnsan Ne İle Yaşar?” kitabı, okudunuz mu bu kitabı?
Öğrencilerin büyük bir kısmı el kaldırdı “Evet” dediler.
Kemal hoca öğrencilerin dikkatini derse çektiğine emin olunca konuya girdi.
“Peki o zaman, şimdi ben de size soruyorum. İnsan ne ile yaşar, insanı yaşatan neden nedir? Hepiniz düşünün ve gerekçelendirin. Haydi bakalım.”
Herkes biraz duraksadı, soru hepsinin ilgisini çekmişti. Peş peşe cevaplar gelmeye başladı. İlk cevabı Cemre verdi.
“Sevgiyle hocam, zaten Tolstoy’da bunu söylüyor kitabın sonunda.”
“Tamam ama ben Tolstoy’un düşüncesini merak etmiyorum, ben sizin nedenlerinizi merak ediyorum.”
Enes’e göz ucuyla bir bakış attı Cemre. İçindeki bu kalp çarpıntısı da neydi? Sesini ayarlamak için hafifçe öksürüp devam etti.
“Doğru hocam, ama ben de Tolstoy gibi düşünüyorum. Bence de insan sevgiyle yaşar. İnsanın sabah kalkması için, işini görmesi için nedeni sevgidir. Sonuçta kainat bile sevgiyle yaratılmamış mı?”
Bu yanıttan sonra amaç anlaşıldı ve herkes kendince nedenleri sıralamaya başladı.
“Merhametle hocam, insan merhamet duygusuyla yaşar, sonuçta merhamet etmeyene merhamet edilmez denmiş.”
“Güvenle hocam, güven en temel ve evrimle aktarılan en önemli duygumuz. Güven olmasa toplum da olamaz, insan da”
“Saygıyla hocam, saygı birlikte yaşamanın en temel kuralı. Saygı olmadan asla yaşanmaz bence.”
“Kız arkadaşım olmadan ben asla yaşayamam hocam.”
Bu cevaba herkes kahkahayla güldü. Arkadaşlarını dürtenler, kafasına, sırtına vuranlar, kahkahanın dozunu arttırdılar. Hoca da güldü.
“Eh tabi o da bir bakış açısı sonuçta. Haydi kaynatmayın dersi devam edelim, sizce insanı yaşatan neden nedir?”
“Para hocam, insan parayla yaşar, mutlu olur. Parası olanın derdi olmaz. Mesela benim param olsa okulda tek öğün yiyerek idare etmeye çalışır mıyım?”
“Emekle hocam. Emek en değerli şeydir hocam. İnsan emeğini ortaya koyup sömürülmediği sürece onurlu bir hayat yaşar.”
“Tevazuyla hocam. İnsan yeryüzünde kibirli bir hayat yaşadığında doğayı da hayvanı da yok ediyor. İnsan tevazu bilinci ile doğanın sahibi değil bir parçası olduğunun farkına varabilir.”
“Adalet ve dürüstlükle hocam, dürüst olmayan insan kaos çıkarır. Yalan dolanla adalet duygusunu zedeler. Bu da huzurlu bir yaşamın önündeki en büyük engeldir.”
Kemal hoca aradığını bulamamış bir edayla hâlâ öğrencilerinin gözünün içine bakıyordu. Bu arada Enes’in sesi duyuldu,
“Umutla hocam”
Kemal hoca dikkatle Enes’e baktı. Hoca dikkatle yönelince arkadaşları da büyük bir merakla genç adamı dinlemeye başladılar. Enes ayağa kalkma ihtiyacı hissetti. Kalktı, sesini biraz daha toparlayarak tekrar,
“Umutla yaşar hocam. İnsan umutla yaşar, avunur, sevilme umuduyla sever. Sabah işine umutla gider, parayı bir amaç uğruna, umut ettiği şeyler neyse, ona ulaşmak için kazanır. Merhamet edilmeye umut ettiği için merhamet eder. Umutla dua eder, affedilmeyi umut ettiği için tövbe eder. İnsan, başarmayı umut ettiği için bir konuda emeğini tekrar tekrar bıkmadan ortaya koyar. Her akşam yatarken bir umut için alarm kurar. Sabah kalktığında bir umut için akşamı eder. Bir anne, bebeğinin yaşaması umuduyla sütünü verir, gece uykusuz kalır. Bir baba çocukları büyüsün de adam olsun diye yıpranır, çalışır. İnsanın elinden umudunu alırsanız, geriye kalan kocaman bir karanlıktır. Yaşam anlamsızlaşır. O karanlığı dağıtabilecek, yanan tek kandil umuttur. Gönlümüz ancak umutla avunur. Kısacası hocam insanı yaşatan neden umuttur, umutla yaşamaktır.”
Kemal hoca bir süre sessiz kaldı, düşündü. Sınıftan çıt çıkmıyordu. Hoca başını Enes’e çevirdi,
“Evet, doğru söyledin Enes. Umut, arkadaşların tarafından sayılan tüm nedenlerin de temelindeki asıl neden olabilir. Bu dersten alacağın puanlardan birini şimdi aldın. Oturabilirsin, yüz aldın. Teşekkür ederim.”
Enes yerine yavaşça otururken, Cemre büyük bir gururla arkadaşına bakıyordu. Koluyla dürttü, gülerek.
“Hadi iyisin Enes, bence şimdiden dersi geçtin, yüz verdi hoca.”
Enes gülümsedi, hafif düşünceli yanıtladı Cemre’yi.
“Umarım…”
İstanbul / Şubat,2025

Bu yazıyı okudunuz mu?

Lügattaki Eksik Kelime

Lügattaki Eksik Kelime Üzüntü içinde çevirdim lügatın sayfalarını bayram akşamı; gözlerim dolu, güçlükle yutkunarak. Öyle …