“Gönül Gel Seninle MUHABBET Edelim”

“Gönül Gel Seninle MUHABBET Edelim”
(Ali Ekber Çiçek’i saygıyla anarak)

Ya da Vedat Türkali’nin romanından esinlenerek: “Gitti Gitti Gitmedi”.
Muhlis Akarsu’nun Madımak’ta genç yaşta katledilmesinin ardından Yavuz Top da “bu dünyadan gider olmuş.” Öncelikle bir müzik tarihçisi olmadığımın göz ardı edilmemesi gerektiğini ve aşağıdaki değerlendirmelerimin öz-bilinç-kültür ilişkisi içinde öznel değerlendirmelerim olacağını belirtmek isterim. Bilindiği üzere 80’li yıllar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kapitalizmin kitle iletişim araçları başta olmak üzere tüm kurumlarıyla toplumu kültürel hegemonyası altına aldığı ve her geçen gün bu baskı ve dayatmasını artırdığı bir dönemin yoğunlaştığı yıllardır. Kapitalizmin bu kurumları içinde öyle biri var ki, ona özellikle değinmek varmak istediğim konu bağlamında zorunluluk olabilir: “Kentleşme”.

Köyden kente göç etmek zorunda kalan insanların kentlerin çeperlerinde oluşturdukları yeni yerleşim, yeni bir toplumsal yaşam biçimini de beraberinde getirdi. Bu yerleşim ve yaşamla organik bağı olan arabesk kültür de bir arada kalmışlık, bir geçiş kültürü olarak tarihte yerini aldı. Bu kültürün sınırları geliştikçe müziğinin de sınırları genişlemeye başladı. Kitle iletişim araçları ve teşvik edici devlet politikaları ile arabesk müzikte tüm ülkede arz ve talep patlaması yaşanırken, aynı yıllarda zirveyi de görmüş oldu. İşte bu yıllarda “MUHABBET” adıyla simgelenen ve Muhlis Akarsu, Musa Eroğlu, Arif Sağ ve Yavuz Top’un bir araya gelerek seri olarak çıkardıkları kaset çalışmaları, halk müziği açısından bir mihenk taşı, belki de aynı zamanda bir nirengi noktasıdır. Neden mi? Nasıl mı?

Türküler ve deyişlerin saf formları bir taraftan arabesk tarz tarafından tehdit edilirken, diğer taraftan da bu kültüre gönül vermiş başta gençler ve sanatçıların yön arayışlarında bir referans noktasına ihtiyaçları vardı. Kanaatimce “Muhabbet” tam da bu işlevi gördü. Grubun her bir üyesinin öne çıkan farklı yanları olsa da ortak yanları, kültürlerinin yarattıkları birer “öz” olmalarıydı. Onlar sürekli birbirlerini yaratıyor, var ediyorlardı.
Muhlis ozandı, aşıktı, yanamadan yakıldı kül oldu. Arif, bağlamayı kendinden geçiren bir virtüözdü; saçı, bağlamasının üzerinde titreyen bir teldi. Musa, derleyen, toplayan karanfil misali yumuşacık bir sesti. Yavuz, az ve öz konuşan çok sesli bir derviş, bir sufiydi. Onlar, bu birliktelikle bir sınır bekçiliği yaptılar; nasıl söylenirse türkü kalır ya da nasıl söylenirse türkülükten çıkar, işte o sınırın çizgisini belirlediler. Özü koruyan, yozluğu kovan bir misyonun temsilcileri oldular. Aynı zamanda kimi zaman bireysel, kimi zaman grup olarak türkülerin, derlemelerin, deyişlerin, semahların arşivlenmesi, kayda geçmesi, gün yüzüne çıkarılması çalışmalarının orijinal veya yeni icra yöntem ve tekniklerinin bir parçası, bazen de öncüsü oldular. Eline bağlamayı alan bu kültürün temsilcileri, heveslileri, onlardan çıktılar yola, tekrar onlara varmaya çalıştılar. Çoğalttılar, çoğaldılar.

“Muhabbet”ten ya da “ayarından” kim gider olursa olsun, bu kültüre gönül verenler için “gitti gitti gitmedi”lerdir.
Saygı ve minnetle.
İlhan ÖZDEMİR

“Gitti Gitti Gitmedi”: Bir Kuşağın “Muhabbet”le Yoğrulan Özlemi
İlhan Özdemir, satırlarında sadece bir dönemin müzik anlayışına değil, aynı zamanda bir kuşağın kültürel kimliğine ışık tutuyor. 80’li yılların kültürel hegemonyası altında yeşeren arabesk müziğin yükselişine karşın, “Muhabbet” dörtlüsünün halk müziğine adanmışlığı, bir “öz” arayışının samimi çığlığı olarak yankılanıyor. Muhlis Akarsu’nun ozanlığı, Arif Sağ’ın bağlamadaki virtüözlüğü, Musa Eroğlu’nun dingin sesi ve Yavuz Top’un sufi derinliği, sadece müzikal bir birliktelik değil, aynı zamanda bir kültürel “sınır bekçiliği” misyonunu da taşıyor.
Özdemir’in “nasıl söylenirse türkü kalır ya da nasıl söylenirse türkülükten çıkar” ifadesi, bu dört sanatçının müziğe olan saygısını ve geleneği koruma hassasiyetini çarpıcı bir şekilde özetliyor. Onların “Muhabbet”i, sadece bir albüm serisi olmanın ötesinde, eline bağlamayı alan her heveslinin yönünü tayin ettiği bir “ayar”a dönüşüyor. Yitirilen her bir değerin ardından hissedilen derin boşluğa rağmen, “gitti gitti gitmedi” dizesi, bu sanatçıların ve “Muhabbet”in yarattığı kültürel mirasın kalıcılığını ve gönüllerdeki ölümsüzlüğünü fısıldıyor. Özdemir’in saygı ve minnetle sonlandırdığı bu yazı, bir döneme duyulan özlemi ve bu özlemi yeşerten “Muhabbet”in zamana meydan okuyan etkisini lirik bir dille aktarıyor.
Değerlerimizin kayıpmış gibi algılandığı 21. Yüzyılda, türkülerin, kaybolmadan içimize işlemiş yanlarını, kültürel mirasın” neden önemli olduğunu ” bize daha da hissettiriyor. Üzerine düşünülesi ve hatta belki de bu dönemde değişerek, dönüşerek gelecek nesillere miras bırakacağımız konusunda zihnimizi revize etmemiz gerektiği gerçeğini de yüzümüze çarpmıyor değil, ne dersiniz?

Sevgilerimle
Türkan Beyaz

Bu yazıyı okudunuz mu?

Yalnızlık Ebedi Bir Ölümdür !..

Yalnızlık Ebedi Bir Ölümdür !.. Yalnızlık kimi zaman tepkidir. Anlayışsızlığa, görgüsüzlüğe, saygısızlığa… Bu anlamda bir …