Dulda
Konma bülbül duldasına, susar isen gül küser
Güvenme yar sevdasına, gülerken rüzgar eser
Güneşi vururken güne, gece selamı keser
Uyanırken sabaha saraylar saltanatlar çöker
Kolaydır ezberi kitabın başını, okudukça can çeker
Giymiş atlas libasını, kim bilecek kim sever
Gelir isen göze göze, yürekte neler neler
Şarabı sev akşama sarıl, kalan kalır giden gider
Ayfelin bahçesinden kimler geldi kimler geçti
Göz yıldıza bakardı, keder toprağı seçti
Ölür isen kime ne, geride kalır eser
Gezen de bir duranda, sırası gelen göçer
Nedir bugünün havası, yarın güzeli bekler
Kimdir buranın hası, gönül onunla tekler
Yaş ilerler, ömür biter, kesilir son nöbetler
Ne diyeyim ki sana, bitmez ki marifetler
Bülent Öntaş
17.04.2025 – İstanbul
Maalmemnuniye
Ne gezgin bir ruhum var, ne güne dair güzel sözüm
Amâ gözlerim kapandı kapanacak
Hayli zamandır dokunmadı ellerim çiçeğe böceğe
Uçsuz bucaksız bir denize baksam göz ucuyla
kurumuş akarsuyun küseceğinden korkarım
Güne geç doğan güneşe sevdalansam ay beni kollar zifirde…
Umarsız yalnızlık senfonisi nerede
sorgusuz sualsız sıyrılmak istiyorum kara günden…
Nerede bir kalabalık görsem, daracık bir sokağa saparım
Ne azgın bir suçum var, ne kimse de göçüm
Kırık bir aynada seyre dalarım maalmemnuniye, kendimden gayrı
Göz göze geldiğimsin
göz kapaklarımın ağırlığında uykuya dalan dört duvar gibi…
Manasız günün kakofonisi
sus da sevgili söylesin söyleyeceğini
hesapsız kitapsız günlerim gibi
sakınıyorum senden…
Bülent Öntaş
17.04.2025 – İstanbul
– maalmemnuniye: severek, isteyerek, memnuniyetle
Konur
Berrak suyun sesi geliyor sarp kayalıklardan
onulmaz bir garibin sahipsiz öfkesi yürüyor cılgada
ey dünün parçalanmış çarığı
iskarpin yürüyüşlü şafağın kızı
bozkırı titretircesine gülüşünü bekliyorum
ela gözlerini yoldaş eyle kömürden kirpiklere
aksın artık mavi gözyaşından sonraki yeşile çalan umut
şu konur yüreğime…
Bülent Öntaş
17.04.2025 – İstanbul