Pablo Picasso: Acı ve Ölüm
Kaosun uğramadığı bir kâinat yok denecek kadar azdır. Savaşın yarattığı bu tahribat hem tabiatın düzenini hem de insanların ruhsal çöküntülerini de beraberinde getirmiştir. Savaşı çıkaranların simalarına baktığımızda, her gün yüzlerini temiz suyla ne kadar yıkasalar da, kan gölüne dönen toprağın renkleri, çamur lekeleri yüzlerinde hep yansıyacaktır. Picasso’da bu savaşın olduğu dönemin çamur kalan izlerini en iyi bildiği yöntemle resimle yansıtmıştır. Sanatın öyle bir gücü vardır ki, hiçbir düşman onunla karşı karşıya gelmek istemez gelse de yenemez. Çünkü elindeki silahlar mermiler değil, fırçaların şekilleri olur. Picasso, bir sergisi sırasında kendisine, “Bu resmi siz mi yaptınız” diye soran bir Alman generaline, “Hayır, siz yaptınız” cevabını vermiştir. Bu resim
Picasso’nun savaşa ve Guernica’nın bombalanmasına karşı duyduğu güçlü nefreti anlatmaktadır.
Picasso’nun Guernica tablosunun çizdiği sembolleri biraz incelersek “Boğanın, atın ve çocuk için ağlayan kadının dilleri olarak çizilmiş olan hançerler çığlıkları simgeler.”Betimlemesinden yola çıkacak olursam, dilin üzerine çizilmiş hançerler , en belirgin karesinin bir parçası olmuştur. Savaşın belki de en can alıcı ruhsal çöküntülerin başında, insanın ve diğer canlıların ruhuna işleyen enkazın yığınlarının kırıntıları, duyulmayan çığlıklar ve görülmeyen gözyaşlarıdır.Canınız yanar kimse duymak istemez, boğazınızın acısı sizi acıtsa da sonuna kadar bağırmaktan vazgeçmezsiniz ama kimseler işitmez .Hançer tüm bedenleri delik deşik yapar ama kanlar yerlerde gözükmez,çünkü kanlar savaşı çıkaranların ellerinde bedenlerini zehirli sarmaşık gibi sarmıştır.
“Acı çeken atın üzerinde, göz şeklindeki çıplak bir ampul parlamaktadır.” Diğer bir karesinin betimlemesi ise, karanlık dünyanın toprağına uyanan her bir canlı ,ışığın olmadığı güne uyansa da, güneşin doğuşunu gördüğü andan itibaren onun sıcaklığını ,parlaklığını hissetmese de güne merhaba demek zorunda kalmıştır.Kaosun ortasında umudunuz toprağın altında yedi kat yerin dibinde bulunsa da, bir ışığın doğacağını ümit etmek zorundasınızdır. Ölümü şah damarınıza gelip iliklerinize kadar hissetseniz de, hatta bir an nefesiniz kesilse bile yaşama tutunmak için, ufak bir ışık gördüğünüz anda ona doğru yönelirsiniz.Ampul de bunun en özel simgesi olmuştur.Işığınız yandığı müddetçe odanız ne kadar karanlık olursa olsun bir ışık yaşama tutunmaya el uzatmıştır.
“Atın altında bir askerin parçalanmış cesedi vardır. Asker, üzerinde çiçeklerin büyüdüğü kırılmış bir kılıç tutmaktadır.”Son olarak da resimde bulunan parçalanmış bir ülkenin belki de en somut yansıtması, askerin çizimi üzerinden yazmak gerekirse de, bir ülkede savaş çıktığı zaman görünen yüzü, ilk göze çarpan binaların yıkıklığı sokakların ölü şehirlerini andıran görüntüleri olmuştur. Resmi incelerken göze çarpanların arasında binaların yıkılmış olan çizimleri yoktur. Aslında bir de madalyonun öteki yüzü vardır.Tahribatın en ağır yanı hayatta kalmaya çalışan insanın ve diğer canlıların son damlasına kadar can çekişen nefeslerin haykırışlarıdır.Binalar tekrardan yerine yapılır veya sokaklar yeniden cıvıl cıvıl olabilir.Ya insan!Geçmişteki bıraktığı yerlerde kendisini tekrardan bulabilir mi?Çiçeğin buradaki anlamı belki de acılarınızın olduğu yerlerde umutların daha bir gür çıkacağıdır.
Acı ve ölüm:Ölümlü olması mıdır insana ağır gelen ya da ölümün insanın eline verilen celladı olması mı? Nitekim savaşı o yüzden vicdanı olan hiçbir varlık kabul etmek istemez.Yaşamın sürecine ecelin değil, insanın dilinin ucuna faili olarak kendisini özne görmesi. O yüzden tablonun can acısı karesi “Boğanın, atın ve çocuk için ağlayan kadının dilleri olarak çizilmiş olan hançerler” , en özel çizimin bir parçasıdır,bana göre.Bu çığlıklar,haykırışlar tanrının bize sunulan varoluş süreci olmayıp kendisini Tanrı sanan insanın toprağa yeryüzüne hançerini kanla yazmasıdır.
Hacer Taşdemir