Ayna
İzlemek… Yağmurun yer yüzüne inişini, zihninde yavaşlatıp, gözlemlemek. Hidrojen ve oksijenden meydana gelen atomların nasıl da insanoğluna ve yeryüzüne hayat verdiğinin mucizesine tanıklık etmek. Ne çok şeyin farkında değiliz, ne çok şeyi gözden kaçırıyoruz. Farkında olduğumuzu iddia ettiğimiz ama zerreden bile haberimizin olmadığı yanımızla, bildim dediklerimizin yerle yeksan oluşunu izliyoruz anladıkça. Anlamak için baktıkça, baktığımızı görmeye başladıkça.
Hayatın anlamlı yanını ararken, bir başkasının kalbinden kendimizi görmeyi umut ediyoruz çoğu zaman. Aşık oluyoruz, sevişiyoruz, kavga ediyoruz, ayrılıyoruz, kırılıyoruz, özlüyoruz, öfkeleniyor ve zamanla sakinleşiyoruz. Her şeyin anlamsız olduğuna kendimizi ikna ediyoruz. Sabah uyanıp pencereyi açmak istemiyoruz. Hayatın, benliğimizi alt üst ettiğini düşünüyoruz. Halbuki tüm bunların bizi dönüştürmek için, sarsılıp da gözlerimizin bambaşka bir yerden bakabilme kabiliyetimizi geliştirmesi için “nedenler” zinciri olduğunu fark etmemiz, zaman alabiliyor. Kırgınlıkların arkası kesilip sakinleştiğimiz o anda, berrak bir görüş kaplıyor gözbebeklerimizi. Çünkü durabiliyoruz. Düşünebiliyoruz. Özümüzü gözden geçirebiliyoruz. Ben kimim, ne istiyorum sorularını başkasının gözünden değil, kendi ruhumuzun aynasından sorguluyoruz. İlk defa kendi çıplak gerçekliğimizle yüzleşiyoruz. Yolculuğumuzun yeni rotalarında, kalbimizin pusulasını ilk defa okuma şansına vakıf oluyoruz. Bir başkasının aynasında göremediğimiz kendimize, tutkulu bir biçimde kendimizden taşan o varlıksal alana, yakinen şahit oluyoruz. İşte tam o anda, evreni de anlamaya başlıyoruz. Bir yağmur damlasındaki muazzamlığı, bir çocuğun gülüşündeki içtenliği, çiçeklerin rengarenk yüzlerini. Her şey bambaşka oluyor. Her şey, aynayı başka yere çevirmekle başlıyor. Sarsıcı , sancılı , belki de yıkıcı gibi gözükse de, kendi özüne dönmekle. Bakmakla. Görmekle. Anlamakla.
Türkan Beyaz