Nedensiz bir gıcık takıldı boğazıma ansızın, bir kaç kez tatlı tatlı öksürmeye yeltendim, su içtim, pastil attım ağzıma. Ders arasında lavaboya koşup soğuk kompres yaptım cayır cayır yanan yüzüme ve boynuma. Geçmedi ama biraz daha iyi hissettim kısa süreliğine. Oysa ne kadar iyiydim güne başladığımda.
Gitgide yükselen ateşimin etkisiyle, buz gibi denizlere atlamak ya da litrelerce soğuk suyu kafama dikip içmek geliyordu içimden. Yaptım sonunda tabii ki yapabileceğim en olası seçeneği. Buz gibi suyu iki yudumda diktim kafama. Önce ferahladım, ”Tamam, geçer birazdan ”diye avundum. Saç diplerim dahi ter içindeydi, üstelik saçlarımı en tepeden rahatça toplamıştım. Yüzümün yanması geçmediği gibi bir de şakaklarımda dayanılmaz bir ağrı başladı. Bir kaç saatin ardından kendimi daha kötü hissettim. Tek isteğim bir an önce eve gidip yatmaktı.
İçmeden sarhoş olabilir miyim, yoksa ateşimin etkisi mi bu? Bedenime hâkim olamıyorum. Ayaklarım birbirine dolanıyor, kedilerin oynarken dolaştırdığı yün yumaklar gibi. Eve varabilecek miyim bu halsizlikle bilmiyorum. Gel beni al , yürüyecek halim yok diye kardeşimi arasam; şimdi panik yapacaklar. Ara ara duraklayarak yürüyorum kalabalık caddede. Uğultular halinde yükseliyor insanların sesleri, üstüme üstüme geliyor kulaklarımı tırmalıyor, sanki pençe atıyor vahşi bir panter, beynimi kafatasımın içinden sökmek istercesine…
Başımı sağa ve sola savurup, resmen kovalıyorum üzerime doğru hücum etmiş zavallı sanal yaratıklarımı. “Biraz daha gayret , hadi biraz daha “ diyerek adımlarımı hızlandırıyorum, gözümde bitmek bilmeyen yol daha da uzuyor sanki. Alnımdan terler akıyor, neden ki ? Akşamın bir vakti, sanki Ağustos güneşinin yakan sıcaklığı kavuruyor bedenimi. Ellerim buz gibi ama yüzüm yanıyor. Zikzaklar çiziyorum yürürken ya da bana öyle geliyor, neler oluyor bana? Hasta mı oluyorum yoksa; ama ben kolay kolay hasta olmam ki…
“İyiyim aslında ben, yok bir şeyim .” diyerek avutuyorum eve varana kadar kendimi. Çocuk şımarıklığımla annemin şevkatli kollarına bırakıyorum, yavru bir kuş gibi titreyen bedenimi. Özene bezene hazırlanmış sofraya oturup bir kaç lokma zor yiyiyor, yatağıma giriyorum. Aldığım ilaçların ve yüksek ateşimin etkisiyle olsa gerek uyuyorum saatlerce, yoksa günlerce uyudum da derin bir komadan mı çıkıyorum şimdi!..
Sabah ilk iş doktora gidiyorum. Mevsimsel bir üşütme diyor doktor ama yığınla ilacı yazıyor reçeteme. Antibiyotikler, vitaminler, alınması gereken ne varsa… Dinlenme şart diye de ekliyor tabi ki. Benim gibi hareketli ve kırk yılda bir ayakta geçirilen bir soğuk algınlığı harici hastalık bilmeyen( çok şükür ki) biri için bu yatak istirahati zor olacak diye düşünüyorum ama bu defa yanılıyorum. Başım yastıktan kalkmıyor istesem de.
Kendimi farklı bir boyuta ışınlanmış, anlamadığım dilden konuşan garip canlıların arasında gibi hissediyorum. Bana bir şeyler söylemeye çalışıyorlar fakat anlamadığımı ürkek bakışlarımdan fark edince, kendi aralarında sinirli sinirli homurdanıyorlar. “Kimsiniz siz, neredeyim ben?” diye bağırıyorum birkaç kez. Bu defa da homurdanmayı bırakıp yeniden başımın içine üşüşüyorlar. Elimi uzatıp yakalıyorum birini minicik kolundan. Diğerleri de onu kurtarmak için yüzüme, gözlerime ve saçlarımın diplerine doğru hücum ediyorlar. Ateş, insanın kafasını belirsiz âlemlere yolculuğa çıkarıyor şüphesiz. Hayal ile gerçeği birbirine karıştıran belleğimiz silkelenerek uyanmayı bekliyor. Bir kaç gün istirahat sonrası üzerimden atıyorum bu ateşli sayıklamalarla beni yatağa bağlayan hastalığı.
En iyi ilacın, dinlenmek ve moral olduğu gerçeğini bir kez daha deneyimliyorum böylece. Gelip geçici nezle, grip , soğuk algınlığı harici hastalıkları herkesten uzak tutsun Yaradan!.. Bunlar gelir ve gider hayırlısıyla ama bir de gitmeyen hastalıklar, kalıcı dertler var ne yazık ki. İnsanın içini yakan, günden güne kemiren dermanı varmış gibi görünen ama şifası olmayan hastalıklar var. Her şeyin başı sağlık, gerisi yalan. Hepimiz bunu sayıklarız ama bilmiyor gibi de yaşarız. Yaşamımızın ne zaman son bulacağını bilmeden hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Bize emanet edilen bedene iyi bakmalı, kötü alışkanlıklardan uzak durup beslenmemize ve spor yapmaya özen göstermeliyiz. Giden sağlık bir daha kolay geri gelmiyor. Bedenimizin sıhhati ruhumuza da sirayet ediyor şüphesiz. Sağlığımızın değerini bilmek için bazen bir soğuk algınlığı bile yetiyor. Kendinizi ihmal ve yüzünüzde ki gülümsemeyi ihmal etmeyin. Sağlıkla kalın .
Tülin EROL
17.01.2023/ İstanbul